27 Ağustos 2010 Cuma

Eğlencelik:Gogol Bordello

"Pala Tute" Gogol Bordello from Alexey TEREHOFF on Vimeo.



caravan is comin'
all guitars are strummin'
chief is sitting high
with gold across the chest
i'm just a little chavo
i don't even own a guitar
but mama they got girl
that i love the best

lela lela lela
lela pala tute
jas kana meres
merava pala late
lela lela lela
lela pala tute
aaaaaaaaaaaaa hey

lela lela lela
lela pala tute
jas kana meres
merava pala late
lela lela lela
lela pala tute
jas kana meres
merava pala late

carnival is comin'
all guitars are strummin'
and says old hitano
boy, forget about the bling
here is a guitarra
for you little chavo
if you slave to kissing
you gotta play this thing

lela lela lela
lela pala tute
jas kana meres
merava pala late
lela lela lela
lela pala tute
jas kana meres
merava pala late

caravan is leavin'
and her breast is heaving
lord this kind of love
can not be untrue
i'm a little chavo
but i learned one thing
girls they like the kissing
as much as we do

lela lela lela
lela pala tute
i'm dying dying
dying after you
lela lela lela
lela pala tute
girls they like the kissing
as much as we do

lela lela lela
lela pala tute
jas kana meres
merava pala late
lela lela lela
lela pala tute
jas kana meres
merava pala late

26 Ağustos 2010 Perşembe

Gece Gece


Tam yola çıkacakken insanın aklına neler gelir? Neler düşünür?

Başkasını bilmiyorum ama benim yol deyince aklıma tek birşey geliyor. Kimsenin bilmediği, daha önce hiç ama hiç kimseyle paylaşılmayan o an.

Biri vardır. Canın sende değildir ya hani öyle işte. Ona gideceksindir. Yol O'dur. O'na gider yol bilirsin. O kadar saat yol ya da yorgunluk. Farketmez.

Vardığında o kapı açılır. O sıcaklık vardır ya. İşte o günden sonra hala aradığın o sıcaktır. Gittiğin kişi sorar bir zaman sonra; ben yokken neyi düşünüyorsun? Cevap nettir. O sıcaklık. Güler. Unutamayacaksın sen bunu der. Unutmam dersin.

Aradan neredeyse 4sene geçer. Ve gecenin bir yarısı sen kalkıp bu yazıyı yazarsın. O sıcaklık için herşeyden vazgeçmeye hazırsındır...

20 Ağustos 2010 Cuma

12 Ağustos 2010 Perşembe

Ortasahası İşlemeyen Ulusal Takım


Bugün durumum malum zor şartlar altında Kadıköy'e vardım ve karşıma hazırlık maçı da olsa bu kadar vasat milli takım çıktığı için canım daha da sıkıldı.
Hiddink bir gün basın toplantısında radikal değişikleri sevmediğini (ki zaten gökhan zan'ı kadroya çağırarak bunu göstermişti günler öncesinden) ve oluşturacağı takımın sürekli saldıran bir yapıda olacağındna falan bahsetmişti. Ben de biraz bunun heyecanı ile gittim maça, bakalım ABD kampındna beri neler değişmiş (tabii ki oyun anlayışı) diye... Hayal kırıklığı oldu benim için; Aurelio ve Nuri'ye geri dörtlünün önünde, görev veren Hiddink; Hamit'i de ilk yarı da kanada hapsedince, ilk ciddi atağını 21. dakikada yaptı bu takım... Bu sırada kanat varyasyonlarını değiştirirken bir ara ulusal takımın sol kanadı felç oldu; Romenler İsmail'in arkasına sürekli adam kaçırdılar... Biraz son vuruşları iyi olsa ilk yarı gol yerdik! Emre'nin hangi akla hizmet; forvet arkası oynadığını biri bana anlatabilir mi? Koskoca ilk yarı hiçleri oynadı paşam, bir ara yerden kalmıyordu. Onun bu oyun anlayışı, daha doğrusu anlayışsızlığı; Arda ile Hamit'in de ritmini bozdu... E hal böyle olunca ileride top bekleyen Mevlüt, topla uzun süre buluşamadı.
İkinci yarı başlarken Tuncay ve Kazım değişikliği hiçbir şey katmadı oyuna... Zaten Tuncay yarım forvetken, bir de geriye gelip top alma çabaları bir ara milli takımı 4-5-0 'a mahkum etti. İkinci hamle tabii ki, forvete olucak derken, Sercan oyuna girdiğinde kanada gönderildi... O da ezdiği toplardan başka bir şey yapmadı bugün... Maçın 2 adamı vasatın üstüne çıktı bugün ve ilki penaltı yaptırdı (Gökhan), ikincisi(Arda) şık bir gole imza attı. (Tabii orda Romen defansının büyük hatası da yok değil ancak Arda zekasında bir oyuncu o durumda şut çekerdi!)
Bugün ortasahası işlemeyen bir ulusal takım izledim... Eğer bu hazırlık maçının rehavetinden falan geliyorsa eyvallah ancak işler böyle devam edecekse 3 Eylül'de Kazakistan deplasmanı çok zor geçer. Radikal değişiklikleri sevmeyen hocamız da, tırım tırım elemeler başladığında, ihtiyaç duyulan bölgelere yeni oyuncular arar! Umarım yanılırım...

Son sözüm de TFF'ye olsun... Bu hazırlık maçları evet oynanmak zorunda çünkü takvimi var falan filan... Ancak ramazanın ilk günü, üstelik bu kadar büyük bir stada bu maçı vermek ne alaka? Türkiye'nin onlarca şehrinde; Türk milli takımını bekleyen; oyuncuları yakındna görmek isteyen insanlar varken... Ne işi var bu maçın bu stadda? KOy şu maçı Rize'ye, Bursa'ya falan... hatta olmadı Kasımpaşa stadına koy en azından tribünler dolu gözükür... Bizim insanımız milli maç seyircisi değildir zaten! Yıllar önce Dünya ve Avrupa şampiyonu Fransa'yı bomboş tribünlerde oynatan da biziz üstelik...

Blanka'ya özel not: Çimler çok kötü, canlı görünce anlarsın... Bu çimler bu sezonu çıkaramaz!!!

8 Ağustos 2010 Pazar

Olimpik Locada Bir Trakyalı


Bu stada hiçbir zaman gitmek istemedim ve gitmedim de... Yıllarca bana anlatılanlar, yaşanan sıkıntılar; beni bir mevsim Galatasaray'ım maçlarından bile uzak tuttu! Şİmdi ne işin vardı bu gece derseniz, bilmiyorum sanırım loca kelimesine tav oldum.
Dün akşam kireçburnunda rakının etkisiyle, yarın biletleri alırım abi senden dedim... Yanıma da kafa dengi birini buldum mu, maç izlemeye giderim dedim. Yolum önce maslak'tan geçti doğal olarak, sonra biraz istanbul trafiği... sağolsun stada yaklaştıkça 2 km de bir kazalar... Yapan arkadaşların memleketlerini belirtmeye gerek yok sanırım... Bizim loca bitenin yeri batı... biz daha kuzeyde kaldık... iyi ki de kalmışız! maç sonu iyi bir şey yaptığımızın farkına vardık! aklınızda bulunsun, kalabalık maçlarda sağdaki ilk otoparka arabayı bırakıp stada yürüyün derim. çıkması çok kolay oluyor. biz arabadan indiğimizde, istiklal marşı okunuyordu. Ve stad girişinde karmaşa, hesapta locaya giricez... yurdum güvenliği, daha hangi kapıdan nasıl insan alınacağını bilmiyor... orda biraz cebeleşştik kapıdakilerle... İlyas Tüfekçi bile izdiham da eziliyordu... Neyse 10 dakka gecikmeli locadaki yerimizi aldık... Stad çok büyükmüş, içine girince anlıyorsun ama locaların konumu öyle ki, bu stadda sadece burdan maç güzel izlenir... Üst tribünleri düşünemiyorum bile...
Bursaspor beklediğim gibi oynamadı, özellikle ortasa hakimiyetini Trabzona kaptırdı ve Selçuk müthiş bir oyun sergiledi... Yıllardır bu çocuk bir iyi oynar bir kötü ama artık olgunluk dönemini yaşıyor belli ve bu sene Trabzon için önemli işlere imza atar! Ben Ertuğrul Hoca'nın 2.yarıya hamle ile başlar, tutuk ortasahaya takviye yapar Sercan'ı da oyuna alır diye düşündüm ama Trabzon'un ilk golü ile Bursa demoralize oldu ve o saatten sonra maçı çeviremeyecekleri de belli oldu. Ben sahada Hüseyin'i ararken, baktım sağımda oturuyor şaşırdım! Şenol Hoca, takımının gücünün farkında ve ona göre oynatıyor. Bu bile ne kadar büyük bir teknik direktör olduğunun kanıtı bence... Teofilo golleri attı tamam da bence Alanzinho başka bir top oynuyor. Canlı izlemesi çok zevkli... Wederson Bursa'nın aradığı sol bek değil, bunu da bir yere not edelim...
Tarbzon bugün resmen kendi sahasında oynadı... Hiç Trabzon'da maç izlemedim ama sanırım o deplasmandan bu seyirciye karşı puan almak önemli bir işmiş, bugün farkettim. Deli gibiler ama maç sonu Ertuğrul sağlam'a ve Bursaspor'a tezahürat yapacak kadar da centilmenler. Değişik adamlar vesselam...
Son söz:ben yerimi buldum aga :) Loca adamıyım ben Blanka ;)

7 Ağustos 2010 Cumartesi

Inception


Aslında hep rüyalarımızla gerçekler arasında değil miyiz?

5 Ağustos 2010 Perşembe

Broken English


Bazen aşkı arayanlar ve aşktaki sihiri arayanlar olarak ikiye ayrılırız. Ne bazeni bence her zaman öyleyiz... İçimizde bi sihir taşıyoruz işte ama o dünyevi koşuşturmaca içinde önmüze ne konursa yemek zorunda kalıyoruz. Bence bu filmin tek hikayesi bu, Nora (Parker Posey) aşkı arayanlardan değil ve sihiri Fransız Julien (Melvil Poupaud)' in peşinde Paris'e giderek buluyor.Nora'nın anskiyite bozuklukları, New York'taki mahalle baskısına direnişi(tabii ki evlenmesi üzerine) ve işini sevmememesi... Hangimiz hayatımızda Nora olmadık ki? Aşkı aramak diye bir şeye inanmadım ancak aşktaki sihiri aramaya hep inandım... Bundan dolayı, bu filmi sevdim ben!

Ayrıntı notu: Bir kadının depresyona girdiğini nasıl anlarsınız. Yüzde 70 indirime giren bir çanta dükkanın değil içine girmek, vitrinine bile bakmadan geçtiğini görmektir.

3 Ağustos 2010 Salı