17 Haziran 2009 Çarşamba

Taşra Yazıtları

1.

Taşramızın sıcakkanlı ve soğukkanlı caddeleri vardır. Biri Akdeniz hışırtısı çıkarır denizsizliğe inat. Öbürü adı gibi soğuktur ve konuşmaz!
Sıcakkanlı caddelerde akar ırmağın küçük dili. Akdenizleşebilmek! Kavga ve aşk, sıcakkanlı caddelerde. Bir koşuşturmaca,… Yenilenir sesler, yıkanır caddeler; su olmadan taşranın kendisiyle .
Film. Sıcakkanlı caddelerin film setinden farkı yoktur. Nasılsa bir köşeden çıkacaktır koltuğunu altında büyükçene bir çantayla kadın (bu kadının çantasında ruhu vardır), birazdan çarpışacaktır erkeğin biriyle(bu erkeğin cebinde çocukluğu vardır).
Şarkılar? Şarkılar sıcakkanlı caddelerin her yerinde. Bir esnafın tilki kafasında, torununu çekiştire çekiştire götüren koca memeli ananede, liseden çıkan kızların eteklerinde (kim bilir kaç kere bel kısmından katlanmıştır), sakal bırakan kara çocuklarda, suç işleyen ellerde, sevincin sevinç olarak topuklandığı kaldırımlarda…
Soğukkanlı caddeler ise taşra kentinde zamanı anlatır. Ağır işler. Bu caddelerde bir senfoninin yeni bitmiş yüzünde, şef notaları tek başına çalar. Böyledir işte soğukkanlı caddelerde yalnızlaşmak. Ve tepenizde uçan kargaları gökyüzü ile paylaşmak. Cinayet işleyen ruhlarımızı koyacak yer bulamadığımız soğukkanlı caddelerde duvarlara sataşmak!
Soğukkanlı caddelerde ne film ne şarkı, roman yazılır roman! Kalemi tutan ellerimiz istemeden beyaz bir kağıda uzanır ve beyaz kağıda “hohlanır”, kağıtta oluşan buğuya soğuk harflerle:
“Taşradan kaçış yok!” yazılır!
Bugünlerde eski dosyaları karıştırmaya devam ediyorum ve karşıma bu çıkıyor! bir proje olarak başlatmıştım bu yazıt işini ama 1.sayfada kalmıştım! Neden sürmedi bilmiyorum. Sürse güzel olur muydu onu da bilmiyorum.

Hiç yorum yok: