23 Haziran 2010 Çarşamba
Gün 12: Eski Günler
16 yıl sonra, 22 Haziran'da Maradona aynı takıma karşı sahadaydı... Bu sefer çizginin öbür tarafında olmasına rağmen ben bu maçı izlerken, hep eski günlere gittim. Formalar bile aynı değişimdeydi, 16 yıl önce Arjantin koyu mavisi ile sahada Yunanlılar ise beyazları ile... Her şey güzel oldu, Yunanistan'ın kapanan ve kontratak ya da duran top organizsayonu, maçın içine çoğu zaman etse de; favorim Arjantin 2 golünde de ayağa fırladım! Eski günler dedik de, herkes yaşlanmış be! Ee, biz de...
21 Haziran 2010 Pazartesi
Gün 10:Bugün Kupada Yokuz
Bugün kupada yorumlarımızla yokuz! Blanka'yı bilemem ama gram izlemedim maçları dedi. Ben de nikahtı, koşuşturmacaydı akşam da Beşiktaş'tı derken sadece İtalya maçının son yarım saatini izleyebildim. Şöyle söyleyeyim İtalya'nın kaşar topçularında, hadi Sergen gibi söyleyeyim, bir sıkıntı var!Camorenesi ile Zambrotta'nın ben sahada ne yaptıklarını açıkça anlayamadım... Yorum yok ama seçtiğim 3 fotoğraf var... Bugün böyle, özürlerimizle...
19 Haziran 2010 Cumartesi
Gün 9: En Güzel Maç Olurken
İlk maçta Hollanda bu kupada total futbolu değil skor futbolunu benimsemiş onu gördük. Japonya çok iyi kitledi oyunu fakat Jabulani'nin mi yoksa Sneijder'in mi olduğu pek anlaşılamayan bir golle 2de 2 yapıp gruptan çıktı. Dediğim gibi Hollanda tamamen farklı bir yapıda bu turnuvada. Belki bu başarıyı getirecek.
İkinci maç kadrolarını görünce adamımız Harry Kewell'ı görünce 11de farklı izlemeye başladım maçı. Kendisine hayranlığım bir yana özlemimizde vardı ama olmadı en fazla 25 dakika izleyebildik Oz Büyücüsünü. Maça hızlı başladı Avustralya. Golü de buldular ama talihsiz bir pozisyonla hem 10 kişi kaldılar hem de penaltıyı yediler. Oyundan atılan başka biri olsaydı eğer maç her türlü dönerdi. Kısmet değilmiş. Ama 10kişi kalmalarına rağmen en azından yenilmediler.
Son maç herhalde turnuvanın en iyi maçı oldu. Tempo,heyecan ne ararsan vardı. Öne geçen Kamerun koruyamadı ve elendi. Kim ne derse desin, yaşı ne olursa olsun elinizde Rommedahl gibi bir adam varsa eğer böyle süratli maçlarda avantaj sizdedir. Kamerun'un top dağıtan adamları ve defansı evlere şenlikti. Hele ki yedikleri golde sol bek çalımı yerken inatla rakip forvete yapışan stoperler sayesinde yediler golü. Evine döndü bir Afrika takımı daha.
Tierra: Sadece bugün Hollanda-japonya maçını izleyebildiğimden bu maçla ilgili yorum yapacağım. Artık Doğu Asya tipi oyun anlayışından bahsedebilriz. Top rakipteyken 10 kişi ile yapılan bir savunma ve ortasahayı kalabalıklaştıran bu savunma anlayışı ile rakibe top yapma şansı vermeme, ama top kendilerine geçtiğinde hızlı ataklarla ceza sahasına inme... ve bu oyun anlayışı eğer karşı takım duran toptan ya da usta ayakların şaşırtıcı şutlarından golü bulamadığı sürece işliyor da... he zevki var mı derseniz yok, tabii ki yok! Sneijder'in golünü Blanka'cım ben topa yazıyorum. Daha önce de dediğim gibi, dışla vurulan şutlarda bu top çok falso alıyor özellikle ivmenin düşmesini bekleyen kalecilere de oyununu yapıyor tabii! Hollanda evet total futbolun yeni bir sürümünü oynuyor bu turnuvada! Bakalım 2.turda eleminasyona geçildiğinde neler olacak?
18 Haziran 2010 Cuma
Gün 8: Dünya Kupası Gerçekten Başlarken
Günün ilk maçı olan Almanya-Sırbistan maçına sabaha kadar NBA finali seyredince ancak maç saatinde uyanıp yetiştim. Almanya maç başlamasıyla rakip alana oyunu yıkmayı denediler ama maçın hakeminin bambaşka planları olduğu daha ilk dakikadan belli oldu. Ve bunun neticesinde iki basit sarı kartla Almanya daha 37. dakikada 10 kişi kaldılar. Atılan kişi de az buz değil hücum çarkının 2002'den beri en büyük parçası Klose olunca, o bocalama ile Sakal tarafından ilk maçta beğenilmeyen Krasiç'in ortasını 2.02 boyuyla indiren Zigiç Sırbistan'ın golünü hazırladı. Bundan sonrasında Almanların saman alevi gibi yüklenmeleri vardı. Direkten dönen toplar falan. Vidic yaptırdığı saçma penaltı ile takımını yakma aşamasına geldi ama şu var bütün dünya şunu anladı Almanlar da penaltı kaçırabiliyormuş. Gününde olmayan bir Podolski'ye penaltı attırılması ise bana bir türlü gol atamayan Hakan Şükür'ün morali yerine gelsin diye attırılan penaltılara benzedi. Bırak Schweinsteiger'e yapıştırsın Allah ne verdiyse. Neticede grup karıştı. İyi de oldu. :)
İkinci maçta ise ilk maçında iç bayan Slovenya ile İngiltere karşısında beraberliği alan Amerika vardı. Bu arada ben Amerika'nın oynadığı oyunu çok beğeniyorum. Tempoları çok iyi. Ama işte Dünya Kupalarında en çok sevdiğim olaylardan biri olan uzaktan ani bir gol maçın seyrini çok değiştirdi. Amerika bunun sonrasında tempo yapmaya başlasada kontrada golü yediler. Ki bu gol ikinci yarının çok daha keyifli olacağının göstergesiydi. Yarı başında Donovan'ın attığı golle morallenen Amerika'nın beraberliği kurtaracağı gün gibi aşikardı da maçı alıp alamayacaklarını merak ediyordum. Aslında aldılar da ama bugün iki maçta da sahada olan rezil hakemler sayesinde maç berabere bitti.
Tierra: -Almanlar 28 sene sonra ilk kez penaltı kaçırmışlar grup maçlarında!
-ABD'yi ben de çok beğeniyorum özellikle takım halinde çok iyi işler yapıyorlar. Atletikler ve herkes bölgesinin gerektirdiği işleri yerine geitiriyor. Hatta bugün Altidore'un indirdiği topa vuran Bradley'in, birkaç pozisyonda ileri çıkıp gol araması ve en niahteinde beraberlik golünü atması... Yaptığı işlerin üstüne koyan bir şeydi!
-İngilizler bugün facia idiler. Kanatları kullanamadılar! (Aklıma bu takımın Beckham'ı arayacağı gelmezdi hiç.) Cezayir'in iyi savunmasını geçecek ekstra işler yapamadılar! Hatta ilk yarı Cezayir'in oyuna ortak olmasına bile karşı gelemediler. Gerard, Cezayir sıkıştırması yüzünden sürekli geriye gelip top yapmak zorunda kaldı ve etkisizleşti! 94'ten beri İngiltere'yi turnuvalarda izlerim (çünkü favorilerimden biridir daima) bu kadar kötüsünü 16 yıl sonra görüyorum... Açıkçası bu gece bu oyun bana İngiltere'nin bir üst tura çıkacağına dair umut azaltan bir gece oldu!
17 Haziran 2010 Perşembe
Gün 7:Afrikalılar Bir Bir Elenirken
-B grubunun ilk maçlarını malesef izleyemedim ancak bugün muvaffak olabildim izlemeye. Arjantin kadrosu itibariyle kağıt üzerinde açık ara favori olmasına rağmen, Günek Kore'nin savunma hattını 10 kişi ile kurması, bulduğu ya da bulacağı toplarla kontratağa çıkma taktiği; kendi kalesine gol atana kadar işe de yaradı. Arjantin de "üzüm üzüme baka baka kararır" deyimi misali, G.Kore'nin bu oyununa ayağında çok top tutarak ama pozisyon bulamayarak ortak oldu. Ta ki, 2 duran toptan 2 gol bulana kadar. Ondan sonra gelen G.Kore golü de bir anlık dalgınlıktan ibaret! Messi yıldız oyuncu olduğunu bir kez aha gösterdi. ilk ciddi gol pozisyonuna 43.dakikada girmesine rağmen, yıldız oyuncular oyunun sıkıştığı anlarda bir hareketle maçı alır götürürler.
-Maçın başında Maradona'nın neden Higuain'i oynattığını düşündüm. boş alanların fazla olduğu İspanya liginde oynayan bir topçu yerine, İtalya liginde bu boş alanların fazla olmadığı ve daha sert oyuna maruz kalan Milito'yu oynatsa daha iyi olurdu. Ki maçın başından sonuna kadar Higuain, etkisiz bir oyun sergilemesine rağmen, bir golcü olduğunu gösterdi. Doğru yerde, doğru işi yaparsanız golleri siz atarsınız! Kafa vuruşlarını ustalıkla yere çarptırarak atması, klasını bir kez daha gösterdi.
-Maradona gittikçe efsaneleşiyor mu, yoksa bana mı öyle geliyor bilemiyorum! Kamera her defasında onu gösterdiğinde, bir hareketi ya da bir duruşu var. Arjantin'in gizli oyuncusu gibi. Bu rakiplere haksızlık...
-Yunanistan-Nijerya maçı dramatik bir maç oldu. Futbol işte hataları kabul etmiyor, biri çıkıp size bu hatanın bedelini ödetiyor. İlk golü Uche'nin biraz da kalecinin yardımıyla öne geçirmesine rağmen Nijeryalı Kaita'nın 33.dakikada, Torosidis'e yaptığı hareket Nijerya'yı yaktı desek yanlış olmaz. Kaita'da ben naptığım dercesine öne futbol ilahlarının önünde diz çöktü,ardından oyun alanın dışına çıkana kadar yüzünü forması ile kapattı utancından ama bu ilahları kızdırmıştı işte bir kere... Şaka bir yana Rehagel'in bu kartın ardından, Papastapulos'un yerine Samaras'ı oyuna sokması ve Gekas ile 10 kişi kalan ve defansa çekilen Nijerya'nın üstüne gitmesi, oyunu Yunanistan lehine çevirdi. 10 kişi kalan Nijerya'nın da şirazesi çok çabuk bozuldu ve bunaltıcı atakları savuşturmaya uğraşırken golü yediler. İkinci yarı da kontratak futboluna geçen Nijerya 1-1 iken becereksizce topu boş kaleye atamaması ve gittikçe yorulmaları Yunanistan'ın işini kolaylaştırdı. Torosidis Enyeama'nın hatasını affetmedi ve golü atarak bence maçın kahramanı oldu. Önce Nijerya'yı 10 kişi bıraktırdı ardından da galibiyet golünü attı. Ve bu sonuçla ikinci Afrika takımı da elendi turnuvadan...
-Afrika takımları bu turnuvada atletik ve iyi koşan, iyi kondisyona sahip oyunculardan kurulu ancak elenen iki takımda da göze çarpan en önemli şey yaratıcı oyuncu eksikliği. Yaratıcı oyunucu bakımından tek umut veren takım da benim için Fildişi Sahili...
-Ve bu gece kupada olmasını ve asla bir üst tura çıkmasını istemedğim Fransa, Meksika'ya 2-0 yenildi. Torun Hernandez ile efsane Blanco (pen), işi bitirdiler. Defansif bir oyun kurgusu ve sıkıcı bir oyun anlayışıyla, Fransızlar zaten bu maçı almayı hak etmiyorlardı. (Ve az önce de dediğim gibi hiçbir şeyi haketmiyorlar.) Fransa milli takımında acayip huzursuz bir hava da var, bu saha içinden bile görülüyor. Domenech adam değilsin ve Zizu haklı teknik direktör de değilsin!
-Abidal böyle tecrübeli bir adam nasıl, adamın önüne doğru kayar... Biraz ağır bir karar olsa da zaten Fransız topçular ilk golden sonra bitse de gitsek havasına girmişlerdi. Paris'e bir -iki diyorum....
İthaf: Afrika takımları bir bir düşerken,kış kendini iyice gösteriyordu kara kıtada...Git kendini çok sevdirmeden Vuvuzela...
Marsel İlhan
Gün 6:Almanya'dan Sonra Şili
-Dünkü 3 maç içinde en zevkli geçen maç, tek gole rağmen, Şili-Nonduras maçıydı.Şili hucümcuları buldukları pozisyonlarda bencil davranmasalar maç farka giderdi. Honduras'ı aylar önce İnönü Stad'ında Türkiye'ye karşı oynadıklarında izlemiştim ve oyunlarını dünya kupası için uygun bulmamaıştım. Dün de öyle oldu...Bana göre en fazla 1 puan alır ve elenirler.
-İspanya'nın Avrupa Şampiyonu ünvanı olarak geldiği kupada, ilk maçında İsviçre'ye yenilmesi tabii ki şok etkisi yarattı ancak kaçırdığı pozisyonlara baktığımızda sadece dün futbol ilahları yanında değildi diyebiliriz. İsviçre'nin elindeki malzemeyi, Morunhio taktiği ile sahaya sürmesinden başka çaresi de yoktu İspanyollar karşısında. Bakalım diğer maçlarda oyun şablonları nasıl olacak?
-Güney Afrika ev sahibine yakışmayacak şekilde çabuk elendi turnuvadan.Vuvuzelaya lanet okuyanların bir cezasıdır belki,kim bilir...
-Suarez'i keşfeden (!) Sakallı Ömer'i tebrik ediyorum. Adam 49 gol atmış bu sezon Ajax'ta, sen yeni keşfediyorsun turnvada... Bravo! Bir de bu turnuva iyi ego yapmışın, oyuncuların pasları,gollük vuruşları ile dalga geçmeler falan filan. Amerika'yı yeniden keşfetmeler. Ne kullanıyorsun bu ego için merak ediyorum. Ben de içicem :)
16 Haziran 2010 Çarşamba
Gün 5:Gerilla Tipi Pazarlamaya Hayır
-Sabah kalkıp dış basını karıştırdığımda karşıma çok ilgin bir şey çıktı! Fifa stada giren 20 küsür bayan taraftar için Hollanda-Danimarka maçı sırasında gerilla tipi pazarlama (ambush marketing) yaptıkları için 2.yarı Hollandalı kadını stad dışına çıkarıp, Güney Afrika makamlarına sorgulattığı haberiydi... Bu kupa artık eskisi gibi dünyanın 6 kıtasındna gelen takımların, yarışma ve olaya renk kattıkları bir turnuva olmaktan çıkalı bir 20 yıl oldu. Artık hemen hemen her şey pazarlama ve satış üzerine kurulu... Çok kişinin görmezden geldiği vuvuzelanın yasaklanmaması bile Blatter'in Fifa başkanı seçilirken Afrika kıtasındna aldığı destekle doğru orantılı... Oyunun kalitesini düşüren bu alet, kapitalin hatrına bizlere sunuluyor! Oyun mu dediniz? Almanya dışında hala bir şey göremiyorum. Brezilya bile umutlarımı kırdı. Yarın İspanya'dan sekersek, bu kupa en vasatlar arasında yerini alır,bendne söylemesi...
-Şov istiyoruz biz! ben Yeni Zelandalılara maç öncesi 2 dakika Haka dansı yapması için izin verilmesindne yanayım! Yyaıncılığın canı cehenneme, bu kupa biraz da şov için var ama takımalrın bireysel şovları için yoksa reklam panolarında dönecek küresel uluslararası firmaların reklamları için değil!
Ek:İlk maçta Slovakların kağıt üstünde görülen adlarının yarısı kadar top oynamadılar. Yeni Zelanda golü bağıra bağıra geldi.
Portekiz maçından biraz ümitlendim ama o da terse yatırdı. Keita girmese herhangi bir hareket geleceği yoktu maça.
Brezilya maçının ilk yarısına baktım. Oldum olası sevmem Brezilya'yı. Hele bu kadar lakayıt olunca hepten tiksindim. Ama ulusal marşlar sırasında ağlayan TaeSe hepimizi futbolun bazı yerlerde hala sadece futbol olduğu gerçeğini hatırlattı.
Bu arada girişteki resimi şundan koydum; en az o kupa kadar kartondan bu kupada oynanan futbol. İspanya da hayal kırıklığına uğratırsa kırarım ulan bu kupayı ben.
14 Haziran 2010 Pazartesi
Gün 4: Portakal Eskisi Kadar Turuncu Değil
Günün ilk maçı belki de en keyifli maç olarak beklenen maçtı 4. günde ama nerdeyse en sıkıntılısı olmuş olabilir. Hani hep pozitif futbolla bildiğimiz Hollanda gitmiş, başka saçma sapan bir top oynayan takım gelmiş.Portakala hormon bulaşmış aga. Danimarka şanssızdı. İlk yarıda biraz daha şansları olsa puan alabilirlerdi olmadı.
İkinci maçta ise çok şey beklenen Kamerun Japonların karşısına çıktılar ama ilk yarın boyunca hiçbirşey üretememeleri ilginçti. Ki bunda Le Guen'in rolü çok fazla. Emana ve Geremi'yi kenarda tutarak. İlk yarı boyunca sağlam duran Japonya Honda ile kazandı. Çok büyük avantaj elde ettiler bence.
Üçüncü maç ise benim beklediğim maçtı. Azzuriler sahaya çıkıyordu. Onlardan beklentim hiçbir zaman çok iyi futbol değildi ama yaratıcı oyuncu eksikliği çok belliydi. Bence Di Natale baştan oynayabilirdi. Pepe'yi çok beğendim. Paraguay'a gelirsek eğer, çok sertler hem topa hem rakibe. Ama gruptan çıkarlar diye düşünüyorum.
-Gol Agger'e yazılmış. Fifa böyle açıklamış. Top adamın sırtına çarpıyor bu nasıl iş ben anlamadım!
-Fransız hakem Hollandalıların, direkt bileğe yönelik faullerinin çoğunu kartsız geçiştrdi. Bu tip fauller denk gelse adamı 2-3 ay topa vurduramayacak sakatlığa yol açar. Bu Fransızları bugünlerde anlamak mümkün değil!
13 Haziran 2010 Pazar
Gün 3:Üstün Alman Teknolojisi
-Bu başlık klişe demeyin, bundan daha uygununu bulamadım. İlk dakikadan itibaren sazı eline alıp, Avustralya defansı üstüne baskı kuran bir Almanya vardı ve golü de erken buldu. (Jabulaini dışla vurulduğunda fazla dönüyor ve çok çabuk yön değiştiriyor. Podolski'nin gol vuruşuna bir de bu gözle bakmak gerek.)
-Mesut Özil'i neden dış basının maç öncesi öne çıkardığı bu maçla belli oldu. Mesut çok yetenekli ve sürekli ileriyi düşünen bir oyuncu ve Ballack'ın görevlerini fazlasıyla başardı. (Türk milli takımı için boşver gelmezse gelmesin diyenler, şimdi kafalarını nereye vuruyorlardır...)
-Klose'nin kafası bu turnuvada geri döndü. Yine klasik bir kafa golünü izletti bize...
-Almanya çok organize olan, kanat akınlarını iyi yapan (her zaman olduğu gibi), sersemletici üçgenleri olan bir takım. Çok iyilerdi ve bana kimse Avustralya kötü oynadı diyemez! Almanlar çok iyiydi ve maçın başından sonuna çok iyi oynadılar.
-54'te Tim Cahill'in kırmızısı bence ağır bir karardı.
-Avustralya bu skorla eve erken dönme yolunda ilk adımı da attı gibime geliyor.
12 Haziran 2010 Cumartesi
Gün 2:Big Brother'a Green'den Kıyak
-Mücadele gücü yüksek, zaman zaman da tekniğin öne çıktığı bir maçtı... ABD ortasahası da müthiş işler yapınca İngilizler bir ara oyundan bile düştüler. Gözlerime inanamadım! Capello kurt hoca bakalım diğer 2 maçta bu takıma ne varyasyonlar yaptıracak...
-2 kez sırtını kaleye dönen ancak 2.dönüşte zayıf bir vuruş yapmaya mahkum olan Dempsey'nin, şutunu ancak Green'in fahiş hatası gole çevirebilirdi ve öyle de oldu! Big Brother'a Green'den bir hediye...
-Onyewu(çok da güzel oynadı bu akşam) o adamın adı spiker bey, Oynewu değil! Biraz çalışın be TRT spikerleri! Dün gece Levent Özçelik bu gece sen! İki günde dağıttınız ortalığı...
Ekleme: Güney Kore'den ziyade Yunanistan'ın 2004'ten beri hiçbirşey değiştirmeden devam etmesi ilk maçın skorunu belirledi. Biraz bitirici forvetleri olsaydı daha da farklı olurdu.
Arjantin için bütün maç laf söyledi Ömer Üründül ama milyon tane pozisyon yakalayan bir takım için bazı pozisyon vermeleri bence çok sorun değil. Sonuçta İngiltere gibi olmadılar ve kazanarak başladılar. 2006'da localardan sarkan Maradona'yı hatırladıkça, bu takım elbiseli halleri bir garip geldi.
11 Haziran 2010 Cuma
Gün 1: Ve Tanrı Vuvuzellayı Yarattı
-Sakallı Ömer de geri döndü ama ne dönüş.Daha maç başlarken Özbek hakeme salladı. Bilmiyorsan konuşmayacaksın. Ofsayt kamerasına takılması da, ne kadar Türk işi(!) yorumcu olduğunu gösterdi yine yeni yeniden. Anlatacak bir şey bulamayınca: "hımm o pozisyon ofsayt kokuyor, tekrar bi gösterirlerse bakalım" cılıkla bir yere gidemeyiz. Musa Çözen de yok rejide, Ömer! Kendine gel.
-Güney Afrika fiziğe dayalı futbol oynuyor. Brezilyalı hocaların en tipiği Pareria'nın, bu oyun anlayışı ile bu takımdan ne olur açıkçası bilmiyorum. O kanatlar neydi, daha doğrusu kanatsızlık! Dos Santos ilk yarı Afrika çöllerinde fil avlayan turistler gibi gezindi durdu. Çok boş alan verirken gol yememeleri de şanstan başka bir şey değildi ilk yarıda... Şabalala iyi vurdu, pozisyonda ofsayt yok uzak noktadaki Meksikalı bozdu.
-Meksika ilk yarı kanatlardan iyi geldi. Özellikle Dos santos müthiş işler yaptı ancak Galatasaray'daki şanssızlığı gibi ona ayak uyduracak bir ortsaha ve forvetle oynamaması, yarattığı pozisyonların harcanmasına neden oldu.Efsane Blanco'yu da oyuna aldılar ya, bu Amerika kıtasında var bi garip haller... İlla bir tane baba,abi topçu koyarlar kadroya.
8 Haziran 2010 Salı
3 Haziran 2010 Perşembe
Nazım Usta
KEREM GİBİ
Hava kurşun gibi ağır!!
Bağır
bağır
bağır
bağırıyorum.
Koşun
kurşun
erit-
-meğe
çağırıyorum...
O diyor ki bana :
- Sen kendi sesinle kül olursun ey!
Kerem
gibi
yana
yana...
"Deeeert
çok,
hemdert
yok"
Yürek-
-lerin
kulak-
-ları
sağır...
Hava kurşun gibi ağır...
Ben diyorum ki ona :
- Kül olayım
Kerem
gibi
yana
yana.
Ben yanmasam
sen yanmasan
biz yanmasak,
nasıl
çıkar
karan-
-lıklar
aydın-
-lığa...
Hava toprak gibi gebe.
Hava kurşun gibi ağır.
Bağır
bağır
bağır
bağırıyorum.
Koşun
kurşun
erit-
-meğe
çağırıyorum.....
47. yılında şiirleri ile yaşayan büyük usta...
2 Haziran 2010 Çarşamba
Ölümden Konuşacaktık
İntiharın ebruli ipliğiyle
Bir düğün gecesinde senin
Yakası işlemeli giysinden.
Kapı kapı dolaşıp, etamin ve goblen
Örtüler satan bohçacı ölümden.
Boynuna taktığın eğri taneli
İki sıra inciden konuşacaktık,
Seni ürküten tren sesinden
Ayı gölgeleyen tekinsiz gecede
Karşımıza apansız çıkıveren
O ihtiyar dilenciden.
Gel ölümden söz etmeden önce
Bir şeyler içelim seninle.
Buğulu bir bardağın içinde,
Buzlu ve limonlu votkayla birlikte
Konuşalım ölümden,
Bir samanyolu olsun masamızın üstünde.
Hadi gel konuşalım,
Sulanmış bir taşlığın serinliğinde.
Akşam sefaları içinde,
Bir masa, birkaç sandalye
Ve ikimiz ölümden konuşalım,
Senin ağzında gül, benimkinde menekşe.
Yarına var mısın söyle?
Doğacak çocuğa, çığlığa, ishak kuşuna,
Rüzgarın savurduğu tohuma,
Kavağın pamuğuna var mısın,
Bir ağacın kavına,
Deri değiştirmesine yılanın,
Kozadan çıkan kelebeğe,
Hatmiye, atkestanesine?
Hadi gel öyleyse ölümden konuşalım.
Belki de tümüyle aykırıdır gerçeğe,
Ama ne olursa olsun biz yine
Ölümden konuşalım seninle
Ölüm de vardır yaşadığımız her şeyde.
Bir bardak çatlarsa durduğu yerde,
Bir aşk ansızın biterse,
Ayna kırılırsa yüzünle birlikte,
Zamanıdır konuşmanın ölümden.
Bir çiçek olağanüstü güzellikte
Açıvermişse bir sabah,
Bir topal aksamadan yürümüşse,
Hadi gel ölümden konuşalım;
Yüzünü al basmış hasetçiden
Ve onun elindeki kuru değnek bile
Filizlenir sevgimizden.
Metin Altıok