Cuma günü, Türkiye’de bir maç oynandı. “Endüstriyel futbola ve ırkçılığa karşı” sloganı ile lanse edilen bu maç, Türkiye’nin uzun süredir görmediği bir havayı bizlere yaşatması açısından çok güzeldi. Türkiye her şeyi sonradan ithal eden bir toprak bütünlüğü olması nedeniyle, böyle maçları şimdi görmek biraz da keyif kaçırıcı… Siyasetin futbolla iç içe girmesi geri kalmış ülkelerde (siz buna ister 3. Dünya ülkesi diyin ister gelişmekte olan ama ben geri kalmış diyeceğim) çok sık karşılaşılan bir durumdur. Herkesin payını aldığı bir toplumsal düzlemde, futbolun da işin içine katılması olağan bir durumdur da… Futbolun sadece futbol olmadığını, 3F kurallarını, önemli galibiyetlerden sonra ittirilen zamları, toplumsal tepkilerin meydanlar yerine stadlarda havasının alınması, futbolun siyasetin içine bulaştırıldığının açıkça göstergeleri olmuştur her zaman.
Cuma günü oynanan maç da, siyasi duruşu olan bir maçtı. Ama olması gerektiği için olan kimsenin içinden bir siyasi rant elde etmeye çalışmadığı, kendine çıkar çevreleri yaratma hülyaları içinde olmayan bir maç… Sloganı olan bir maç: Endüstriyel futbola karşı olmak! Birileri milyon dolarları saçarken, parlak yıldızların imaj ve görsellik ile parlatılarak adeta yabancılaştırılması(tabii ki yazar burada bilerek bu terimi kullanmıştır ) bu oyuna bir şey katmıyor. Çünkü sizin aldığınız zevk (ya da liberal iktisatçılara göre fayda) güzel bir oyun izlemek. Oysa modern çağın janjanlı futbol ikonlarının arkasında, yüzlerce kişi arka kapıda rantı paylaşıyor. İşin cilvesi, o parlatılmış yıldızın da kapitalini bir kenara bırakırsak, oyundan aldığı zevk,attığı güzel bir gol ya da gole yönelik bir pastan aldığı zevk kadar… Ancak endüstriyel futbol, bir dünya kupası finalinde takımın sahaya çıkacak 11’ine bile karışabiliyor artık! (Bkz: 1998 Finali) Sizin emeğinize karışan şey kirlidir. Satması gereken binlerce forma,tişört,atkı, reklam geliri vardır. Kimse sol kanatta oynayacak bir oyuncunun futbola özgü yeteneklerini tartışmazken, sponsorlarınız bunu yapabilir. Çünkü futbolun ruhunda olan mücadele, endüstriyel futbol sermayedarlarında başka türlü zuhur eder! Biz futbolu oyun olduğu için sevenlerdeniz. (En azından bu yazıyı yazan yazar öyle.) Mücadelesi olduğu için... Sloganı olan bir maç: Irkçılağa karşı olmak! Futbolun içine edenlerin, hortlattığı başka bir insanlık dışı eylem daha: Irkçılık! İngebor Bachmann, faşizmin iki insanın ilişkisinde başladığını söyler. Ruhlarımızdaki faşizimi arındırmadığımız sürece ve işte hayatın herhangi bir yerinde (bu ister bir futbol maçı olsun, ister okulda, ister sokakta yürürken olsun) buna karşı çıkmadığımız sürece, ırkçılıktan kurtulamayız! Faşizmin başka renkler ya da kodlar altına girip, ülkemizi yıllarca kasıp kavurduğu topraklarda bir takımın ırkçılığa karşıyız sloganı ile yeşil çimlerde koşturması, taraftarlarının bunun için tezahüratlar yapması ilerisi için umut oluyor. Bir gün bu topraklarda, insanların renkleri, dilleri,dinleri için birbirini öldürmediği günleri görmeyi istemek en azından umut etmek, bunun için çabalamak insanı özgür kılıyor!
Bu maç için medyanın ilgisizliğine de gelince. İlgisiz değillerdi, her şeyden haberleri vardı. Hatta bizzat biliyorum ki, medyanın büyük bir bölümü bu maçı izlemek, gelişmeleri takip etmek için yanıp tutuşuyordu. Ancak patron ve sermaye odaklı bir yapılanmada, bu maçı nasıl izlettirebilirdiniz ki? Tribünlerde sizin sömürücü sermayenize karşı olan kalabalıklar size bağırıyorken… Yayınlanmadı maç. Görmezden gelindi. Detay haber gibi gösterildi. Althusser’in devletin ideolojik aygıtlarından biri olarak saydığı basın görevini yaptı! Devletin istediği kadarını gösterdi, istemediklerini göstermedi. Bu kadar yalındı her şey. Ben kendi adıma bu maç yayınlansaydı şaşırırdım zaten! Ve iddiam da şudur : Bugün iktidarda öteki olsaydı, bu maç yine yayınlanmazdı. Türkiye’de sol her zaman tu kaka edilmiş ve yok sayılmaya çalışılmıştır. Acısını ise hepimiz çektik, çekmeye devam ediyoruz! Denizleri asanlar ve asılması için çaba gösterenler,;bugün onların özgürlük ve bağımsızlık mücadelesinde söylediklerini söylüyorlar ya kanıma dokunuyor! Hazmedemiyorum!
Yine futbola dönelim ve bu yazıyı böyle bitirelim. Bugün kol gücüyle çalışan kaç işkolu var bunun muhasebesini yapmadım ama bunlardan biri de futbolculuk! Ancak Türkiye’de hala sendikaları yok. Sosyal güvenceleri yok! (Milyon dolarlık topçulardan bahsetmiyorum tabii ki! ) Haklarını koruyacak zeminleri yok! Herkesin işine mi geliyor da böyle oluyor acaba? (Bkz:Kulüp yapıları-futboldan toplanan vergi gelirleri-futbolcuyu mallaştırmak ve yine endüstriyel futbola ulaşmak.) Tartışılması gereken bir konu bu!
Forza Adana Demirspor… Forza Livorno… Forza Futbol…
Cuma günü oynanan maç da, siyasi duruşu olan bir maçtı. Ama olması gerektiği için olan kimsenin içinden bir siyasi rant elde etmeye çalışmadığı, kendine çıkar çevreleri yaratma hülyaları içinde olmayan bir maç… Sloganı olan bir maç: Endüstriyel futbola karşı olmak! Birileri milyon dolarları saçarken, parlak yıldızların imaj ve görsellik ile parlatılarak adeta yabancılaştırılması(tabii ki yazar burada bilerek bu terimi kullanmıştır ) bu oyuna bir şey katmıyor. Çünkü sizin aldığınız zevk (ya da liberal iktisatçılara göre fayda) güzel bir oyun izlemek. Oysa modern çağın janjanlı futbol ikonlarının arkasında, yüzlerce kişi arka kapıda rantı paylaşıyor. İşin cilvesi, o parlatılmış yıldızın da kapitalini bir kenara bırakırsak, oyundan aldığı zevk,attığı güzel bir gol ya da gole yönelik bir pastan aldığı zevk kadar… Ancak endüstriyel futbol, bir dünya kupası finalinde takımın sahaya çıkacak 11’ine bile karışabiliyor artık! (Bkz: 1998 Finali) Sizin emeğinize karışan şey kirlidir. Satması gereken binlerce forma,tişört,atkı, reklam geliri vardır. Kimse sol kanatta oynayacak bir oyuncunun futbola özgü yeteneklerini tartışmazken, sponsorlarınız bunu yapabilir. Çünkü futbolun ruhunda olan mücadele, endüstriyel futbol sermayedarlarında başka türlü zuhur eder! Biz futbolu oyun olduğu için sevenlerdeniz. (En azından bu yazıyı yazan yazar öyle.) Mücadelesi olduğu için... Sloganı olan bir maç: Irkçılağa karşı olmak! Futbolun içine edenlerin, hortlattığı başka bir insanlık dışı eylem daha: Irkçılık! İngebor Bachmann, faşizmin iki insanın ilişkisinde başladığını söyler. Ruhlarımızdaki faşizimi arındırmadığımız sürece ve işte hayatın herhangi bir yerinde (bu ister bir futbol maçı olsun, ister okulda, ister sokakta yürürken olsun) buna karşı çıkmadığımız sürece, ırkçılıktan kurtulamayız! Faşizmin başka renkler ya da kodlar altına girip, ülkemizi yıllarca kasıp kavurduğu topraklarda bir takımın ırkçılığa karşıyız sloganı ile yeşil çimlerde koşturması, taraftarlarının bunun için tezahüratlar yapması ilerisi için umut oluyor. Bir gün bu topraklarda, insanların renkleri, dilleri,dinleri için birbirini öldürmediği günleri görmeyi istemek en azından umut etmek, bunun için çabalamak insanı özgür kılıyor!
Bu maç için medyanın ilgisizliğine de gelince. İlgisiz değillerdi, her şeyden haberleri vardı. Hatta bizzat biliyorum ki, medyanın büyük bir bölümü bu maçı izlemek, gelişmeleri takip etmek için yanıp tutuşuyordu. Ancak patron ve sermaye odaklı bir yapılanmada, bu maçı nasıl izlettirebilirdiniz ki? Tribünlerde sizin sömürücü sermayenize karşı olan kalabalıklar size bağırıyorken… Yayınlanmadı maç. Görmezden gelindi. Detay haber gibi gösterildi. Althusser’in devletin ideolojik aygıtlarından biri olarak saydığı basın görevini yaptı! Devletin istediği kadarını gösterdi, istemediklerini göstermedi. Bu kadar yalındı her şey. Ben kendi adıma bu maç yayınlansaydı şaşırırdım zaten! Ve iddiam da şudur : Bugün iktidarda öteki olsaydı, bu maç yine yayınlanmazdı. Türkiye’de sol her zaman tu kaka edilmiş ve yok sayılmaya çalışılmıştır. Acısını ise hepimiz çektik, çekmeye devam ediyoruz! Denizleri asanlar ve asılması için çaba gösterenler,;bugün onların özgürlük ve bağımsızlık mücadelesinde söylediklerini söylüyorlar ya kanıma dokunuyor! Hazmedemiyorum!
Yine futbola dönelim ve bu yazıyı böyle bitirelim. Bugün kol gücüyle çalışan kaç işkolu var bunun muhasebesini yapmadım ama bunlardan biri de futbolculuk! Ancak Türkiye’de hala sendikaları yok. Sosyal güvenceleri yok! (Milyon dolarlık topçulardan bahsetmiyorum tabii ki! ) Haklarını koruyacak zeminleri yok! Herkesin işine mi geliyor da böyle oluyor acaba? (Bkz:Kulüp yapıları-futboldan toplanan vergi gelirleri-futbolcuyu mallaştırmak ve yine endüstriyel futbola ulaşmak.) Tartışılması gereken bir konu bu!
Forza Adana Demirspor… Forza Livorno… Forza Futbol…
1 yorum:
Adana'nın yaklaşık 29 yıl aradan sonra bir Avrupa takımını başarıyla ağırladığını anlatan Çınar, şöyle konuştu:
''Her şeyden önce, kulüp olarak istediğimiz hedefe ulaştığımızı düşünüyoruz. Camiamızın özlediği bir Avrupa takımını Adana'ya getirmekten dolayı çok mutluyuz. Temel felsefeleri aynı olan iki takımın dünyanın neresinde olursa olsun bir araya gelebileceğini göstermiş olduk. Bu, maç neticesinde de anlaşıldı. Stadyumda 12-13 bin kişilik taraftar vardı. Onların içinde siyasi fikir olarak farklı olanlar vardı. Farklı görüşleri bir araya getiren en önemli faktörün spor olduğu bir kez daha ortaya çıktı, sporun da ne kadar birleştirici, uzlaştırıcı, bir olay olduğu ispatlanmış oldu. Günümüzde en fazla ihtiyaç duyduğumuz birlik ve beraberliğin bu şekilde rahatlıkla sağlanabileceğini tüm dünyaya haykırmış olduk. Kulüp olarak çok mutluyuz, taraftarımızı, camiamız çok mutlu, Livorno da çok mutlu bir şekilde Türkiye'den ayrıldı.''
Çınar, bundan sonraki amaçlarının, Livorno ile yaptıkları karşılaşmayı bir adım daha öteye götürmek olduğunu bildirdi.
İlkeleri ve felsefeleri tamamen insancıl duygularla bezenmiş olan bir çok takımı bir araya getirmek istediklerini ifade eden Çınar, önümüzdeki yıllarda dünyaya sürekli olarak mesaj vermek isteyen Celtic, St. Pauli, Marsilya ve Livorno gibi takımların katılımı ile bir turnuva düzenlemek istediklerini kaydetti.
''Dünyaya sürekli olarak mesaj vermek isteyen takımları bir araya getirip bir turnuva organize etmek ve bunu gelenekselleştirmek istiyoruz'' diyen Çınar, şunları kaydetti:
''Livorno ile konuştuk, onlar seve seve iştirak edeceklerini söylediler. St. Pauli ile bir öngörüşme yapmıştık. Takımlardan olumlu yanıtlar alıyoruz. Bu turnuvanın düzenlenmesinde de başarılı olacağımızı düşünüyoruz. Düzenlenecek böyle bir turnuvada en başta ırkçılığa karşı, ondan sonra endüstriyel futbola karşı ve sporun kardeşlik, barış olduğu mesajı verilmeye çalışılacak.''
Çınar, turnuva ile ilgili olarak Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Aytaç Durak'tan da tam destek aldıklarını bildirdi.
Ads başkanının açıklamaları...
Yorum Gönder