30 Nisan 2010 Cuma
Panel
Bugün(aslında şu saate göre dün) Galatasaray Üniversitesi'nde düzenlenen; Tribün Kültürü ve Futbolda Endüstriyelleşme paneline katıldım. başını tezlerimi hocalara dağıtmakla koştururken kaçırdım ve haliyle ben panelin düzenlendiği Çoşkun Kırca Salonu'na girdiğimde Ali Ece tek kişilik şovuna başlamıştı... 2.oturumun tamamını izleme şansı buldum ve konuşmacılar Metin Kurt ve Dağhan Irak'tı... Sporun ve de dolayısıyla futbolun emek yönünü konuştular iki konuşmacı da... ve ben kendime önemli şeyler kattım bu konuşmalardan... Metin Kurt'un sporu savunmak zorunda değiliz, biz herkesin spor yapmasını savunmak zorundayız kısmını ve Dağhan'ın endüstriyel futbolu savunmak halk düşmanlığıdır sözlerini ayrı parantez olarak kafama yazdım! Keşke ilk oturumun da tamamını takip edebilseydim... Ve Ali Ece sana katılıyorum, zamanında İspanya'da işkence yapmışların takımını tutmak benim için kabul edilemez bir şey! Kahrolsun Franco,kahrolsun Kenan Evren ve kahrolsun Real Madrid!!!
Not: Ben bir okulda "le monde diplomatigue" satılıyorsa işte o okulda okunur kardeşim derim... Keşke Fransızca bilseydim de, üniversiteyi ya da yüksek lisansı şu okulda okusaydım diye hayıflandım bugün!
29 Nisan 2010 Perşembe
26 Nisan 2010 Pazartesi
Formaliteden de Olsa
Formaliteden de olsa ne güzel oynadın ve kazandın Burgazım!
Gollerin ikisi Uğur'dan, biri Cabir'den. Goller birbirinden şık. Ama daha şık olan 70. dakikaya kadar Nilüfer'in orta sahayı geçememesi.
3-1
Gollerin ikisi Uğur'dan, biri Cabir'den. Goller birbirinden şık. Ama daha şık olan 70. dakikaya kadar Nilüfer'in orta sahayı geçememesi.
3-1
25 Nisan 2010 Pazar
23 Nisan 2010 Cuma
Amizicia *
Tesadüfen farkettik Onur'la (medreruno.blogspot.com) bugün... Kop Tribünün'den 5 Nisan 2005'te, Heysel Faciası'nda ölenlerin anısına bir koreo geliyor 0:22'de! Müthiş bir senkron ve diziliş bana göre. İzlerken ağzımız açık kaldı :)
* Dostluk
21 Nisan 2010 Çarşamba
Special One
Gecenin bir körü hem yayın olmamasından hem de periyoduk halı saha etkinliklerinden dolayı izlemek zorunda kaldım maçı. Ama bu adam için çok değil daha birkaç gün önce comche ile konuşmuştuk. Ben sevdiğimi söylemiştim. O ise haz etmem demişti.
Bence bu geceki galibiyeti Porto'nun başında aldığı başarılardan bile büyüktür.
Dipnot:Ülkemize gelse hoca değil denecek ilk adamdır :)
18 Nisan 2010 Pazar
Hüseyin Göç'erken
Ben geçmişi sahalarda top koşturmuş biri olarak (ki bu sahalar; kum ağırlıklı olmak üzere-çim ve halı saha dahil- az çok bir şeyler biliyorum futbol adına) sabahın köründe kahvaltı ederken ev arkadaşımla bu maçı önceden yorumalrken Mustafa Denizli'nin ben 2 önlibero ve defansif ortasaha ile oyuna başlayacağını tahmin etmiştim, ev arkadışım da (ki kendisi de bu oyunu iyi bilir) Fenerbahçe erken gol bulursa bu maçı alır demişti.
Maç başladı ve dediklerimiz aynen çıktı1 Denizli'nin gol yemeden gol bulup üstüne yatma taktiği, Daum'un ise rakibini oyununu sert müdahaleler ile kesme taktiği karşı karşıya gelince derbi içinden çıkılmaz hale geldi. Aziz Yıldırım Daum'u bu takımın başına getirirken bunun hesaplarını yapıyor muydu bilmiyorum ama ben daha sene baından beri vizyonu olmayan bir başkanın, Daum gibi bir adamı bu takımın başına geçirerek ne kadar çapsız bir adam olduğunu gösterdiğini bas bas bağırıyordum blogda! İlk yarı gayet bir bir anadolu takımı gibi -kendi sahasında olmasına rağmen- oyun kurgusunu rakibi sert oyunla yıldırma taktiğini seçen ve buna göz yuman Hüseyin Göçek'i izlemek bana bu futboldan nefret etmeme neden oldu!
Devre arasınd ane oldu beşiktaş soyunma odasında bilmiyorum ama daha istekli başlayan Beşiktaş'ta ironiktir ki öne çıkan adam Köybaşı oldu (ki, kendisine de güvenim tam, forma istikrarını bu çocuğa daha erken yakalatmalıydınız... İddia ediyorum bu çocuk, önmüzdeki 10 yılın değişmez adamı olur milli takımda), oldu da ne oldu? Forvetsiz Beşiktaş'ta, karambol gole tamah eden adamlar varken o gol hiçbir zaman gelmezdi! penaltının ise kaçacağı daha başından belliydi. Ben bile o topu Volkan'ın sağına atardım soluna değil!
Ve Hüseyin Göçek'e ayrı bir parantez açmak gerekir! Bu adamın futbol bilgisi zayıf, kuralları biliyor oalbilir ama Lugano'nun pozisyonu penaltı iken, Bobo'nun pozisyonuna penaltı çalması; Ernst'in hareketine kırmızıyı göstermesi; 5 dakika önce Guiza'ya sarı kart verdiği pozisyonun benzerinde, Vedwerson ve Toraman'ı oyundan atması Göçek'i yüz karası hakemler listesine yazdırdı! Oğuz sarvan hala ortalarda gözükmesin ama sorsun bi kendine hala niye bir hakemimiz Dünya Kupası2nda yoksun diye... İşte bundan yok, oyunu bilmeyen hiçbir hakem bu oyunu yönetemez!
Not: Aylar sonra bloguma bu maçla döndüm! Sanırım nedeni de, Bilica... Koskoca Fenerbahçe penaltı noktasını kazıyıp oraya maydanoz ekmeye çalışan bir topçu barındırıyorsa ( ki b u geçen sene Sivas'ın başarısının(!) ne olduğunu bu maçta açıkça göstermiştir bana göre) ben bu oyunun çirkinleşmemesi için elimden geleni yaparım! Mücadelemi de sonuna kadar yaparım! Bu gözler geçen hafta Barcelona-R.Madrid derbisini izlerken, sahada oynanan bir futbol görüyorduve sahada kimse o çimleri kazımıyordu... Küçük beyinler şampiyon olabilir, bir başarı elde edebilir ama asla tarihe iyi yazılmaz, yazılamaz!
Maç başladı ve dediklerimiz aynen çıktı1 Denizli'nin gol yemeden gol bulup üstüne yatma taktiği, Daum'un ise rakibini oyununu sert müdahaleler ile kesme taktiği karşı karşıya gelince derbi içinden çıkılmaz hale geldi. Aziz Yıldırım Daum'u bu takımın başına getirirken bunun hesaplarını yapıyor muydu bilmiyorum ama ben daha sene baından beri vizyonu olmayan bir başkanın, Daum gibi bir adamı bu takımın başına geçirerek ne kadar çapsız bir adam olduğunu gösterdiğini bas bas bağırıyordum blogda! İlk yarı gayet bir bir anadolu takımı gibi -kendi sahasında olmasına rağmen- oyun kurgusunu rakibi sert oyunla yıldırma taktiğini seçen ve buna göz yuman Hüseyin Göçek'i izlemek bana bu futboldan nefret etmeme neden oldu!
Devre arasınd ane oldu beşiktaş soyunma odasında bilmiyorum ama daha istekli başlayan Beşiktaş'ta ironiktir ki öne çıkan adam Köybaşı oldu (ki, kendisine de güvenim tam, forma istikrarını bu çocuğa daha erken yakalatmalıydınız... İddia ediyorum bu çocuk, önmüzdeki 10 yılın değişmez adamı olur milli takımda), oldu da ne oldu? Forvetsiz Beşiktaş'ta, karambol gole tamah eden adamlar varken o gol hiçbir zaman gelmezdi! penaltının ise kaçacağı daha başından belliydi. Ben bile o topu Volkan'ın sağına atardım soluna değil!
Ve Hüseyin Göçek'e ayrı bir parantez açmak gerekir! Bu adamın futbol bilgisi zayıf, kuralları biliyor oalbilir ama Lugano'nun pozisyonu penaltı iken, Bobo'nun pozisyonuna penaltı çalması; Ernst'in hareketine kırmızıyı göstermesi; 5 dakika önce Guiza'ya sarı kart verdiği pozisyonun benzerinde, Vedwerson ve Toraman'ı oyundan atması Göçek'i yüz karası hakemler listesine yazdırdı! Oğuz sarvan hala ortalarda gözükmesin ama sorsun bi kendine hala niye bir hakemimiz Dünya Kupası2nda yoksun diye... İşte bundan yok, oyunu bilmeyen hiçbir hakem bu oyunu yönetemez!
Not: Aylar sonra bloguma bu maçla döndüm! Sanırım nedeni de, Bilica... Koskoca Fenerbahçe penaltı noktasını kazıyıp oraya maydanoz ekmeye çalışan bir topçu barındırıyorsa ( ki b u geçen sene Sivas'ın başarısının(!) ne olduğunu bu maçta açıkça göstermiştir bana göre) ben bu oyunun çirkinleşmemesi için elimden geleni yaparım! Mücadelemi de sonuna kadar yaparım! Bu gözler geçen hafta Barcelona-R.Madrid derbisini izlerken, sahada oynanan bir futbol görüyorduve sahada kimse o çimleri kazımıyordu... Küçük beyinler şampiyon olabilir, bir başarı elde edebilir ama asla tarihe iyi yazılmaz, yazılamaz!
16 Nisan 2010 Cuma
Kapağın Altında Olanlar
Hani kahverengi şişeyi elinize alırsınız. Hani o kapağa bakıp açarsınız ya. İşte buralarda, bu topraklarda o kahverengi şişeler değişilmez bir parçamız oluyor. İster dert olsun,ister sevinç olsun. Ya da ne bileyim kutlama,maç. İşte biz o kahverengi şişeyle paylaşıyoruz dostlarımızla paylaştığımız gibi.
Şimdi vatani görevini yapan bir adam var bizden. Farklı dertlere sahip olan bir avuç adamız. Asker haricinde hepimiz yalnız dahi olsak, o kahverengi şişeyi açıyoruz. İlk yudumda inanıyoruz ki bira sadece o kapağın altında ve bu verimli topraklarda. Özlemlerimiz, özlediklerimiz ise çok uzaklarda...
Efes'le birleşiyoruz,Efes'le ayrılıyoruz. Efes'le kutluyoruz. Efes'le efkarlanıyoruz.
Özlediklerimize açıyorum ben de son kahverengi şişemi...
Şimdi vatani görevini yapan bir adam var bizden. Farklı dertlere sahip olan bir avuç adamız. Asker haricinde hepimiz yalnız dahi olsak, o kahverengi şişeyi açıyoruz. İlk yudumda inanıyoruz ki bira sadece o kapağın altında ve bu verimli topraklarda. Özlemlerimiz, özlediklerimiz ise çok uzaklarda...
Efes'le birleşiyoruz,Efes'le ayrılıyoruz. Efes'le kutluyoruz. Efes'le efkarlanıyoruz.
Özlediklerimize açıyorum ben de son kahverengi şişemi...
14 Nisan 2010 Çarşamba
4-0
Baharlar Gelsin!
12 Nisan 2010 Pazartesi
6 Nisan 2010 Salı
Yenildik...
Başka Dilde Aşk
Film belki Aralık ayında gösterime girdi ama kendi sebeplerim ya da bin türlü sebepten izleyemedim yakın zamana kadar. Çok güzel filmdi. En azından değişikti.Farklı yerden yaklaşması hoşuma gitti belki de. Neyse denk gelen kaçırmasın bence.
Sana büyük bir sır söyleyeceğim korkuyorum senden
Korkuyorum yanınsıra gidenden pencerelere doğru akşam üzeri
El kol oynatışından söylenmeyen sözlerden
Korkuyorum hızlı ve yavaş zamandan korkuyorum senden
Sana büyük bir sır söyleyeceğim kapat kapıları
Ölmek daha kolaydır sevmekten
Bundandır işte benim yaşamaya katlanmam
Sevgilim
Aragorn
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)