31 Ekim 2008 Cuma

Habercilik Anlayışı...



Mustafa'yı daha izlemedim. Yarın izleyeceğim. Volkan yazarsa ordan öğreniriz.Ama bu akşam haber izlerken ülkeninin en güvenilir insanı seçilen Uğur Dündar haşmetmaapları(filmi izleyip izlemediğini belirtmedi.) belgesel hakkında yok Ata'nın gençliğini oynayan çocuk yunanmış yok Ata'yı sigara içer göstermişler,elinden rakıyı bırakmıyor göstermişlermişmişmiş... diye anlattı da durdu! Mış'la muş'la habercilik mi yapılır? Hepsini geçtim, ben de izlemedim belgeseli, ama belgesel bir bakış açısı belirtir ki Can Dündar ben Ata'nın insan yönünü göstermeye çalıştım diye anlatmış günler öncesinden. Sen ne hakla ulusal bir kanaldan bu şekilde mışla muşla yorum yapabiliyorsun?

Geçmişten gelen Can Dündar'a kişisel kinin vardır,olabilir ama oturduğunuz koltuk mış'ları,muş'ları kaldırıcak yer değil.İşin patronunun goygoyculuğu mu habercilik mi?

Ya adam gibi haber yapın ya da gidin bakın sosyete Halloweenn'i kutlamış, Eda Taşpınar ne giymiş bize onu anlatın...

Volkan'ın dediği gibi kaybolun şimdi gözümün önünden...

30 Ekim 2008 Perşembe

Doktor

Meko Burgaz'a geldiğinde doktor Efes demişti...
Niceleri nefes alma Efes al dedi...
Ama o da yalan oldu...

Bittiğimi yazdı okumadın mı manşetlerden?...

29 Ekim 2008 Çarşamba

Bayern


Sezon başında 2006'yı baz alarak baktığımda Klinsmann çok başarılı olur gibime geliyordu.Ama Bundesliga'ya yapılan kötü başlangıçtan sonra koltuğu sallandı Klinsmann'ın.Bazen bir oyuncu bir takımı kurtarır ya hani...
Ribery...
Dönüşüyle hem takımını hem de Klinsmannı kurtadı...

Diego


Diego Armando Maradona Arjantin milli takımının başında...

28 Ekim 2008 Salı

Transfer


Hep futbolcular ya da teknik adamlar transfer olacak değil ya. Shaktar Donetsk takımı bir ilke imza atarak sakatlığı nedeniyle hakemliğe veda eden Lubos Michel'i uluslararası turnuvalar başkanlığına getirdi.Kendisi UEFA'nın elit hakemlerinden olan Michel'in bizimle ilk tanışması olaylı Leeds United maçının rövanşında görev almasıyla olmuştu.Kewell ve Emre'yi gereksiz oyundan atışıyları ile hafızalarımızda yer etmişti. O günden beri kendisini hiç sevemedim.Şimdi bu transferinden sonrada insan düşünmeden edemiyor bu adam faal hakemken Rus veya Ukraynalı petrol oligarklarından ne fayda gördü ya da bu adamlar Lubos Michel'i bu göreve getirerek UEFA'da nasıl bir etki yaratmaya çalışacaklar?
Hep söylüyoruz ya;

Çekin o petrol kokan kirli ellerinizi futbolumuzdan!

Bu transfer Lubos Michel'in karakteriyle birebir örtüşmüştür bana kalırsa.(İstediği kadar UEFA Kupası finali, Şampiyonlar Ligi Finali yönetmiş olsun.)Temiz biri olduğuna hiç inanmadım,hiç de inanmayacağım.

Ha bi Gilles Veissierre vardı ona noldu?

Dönüş...

Bloglara uygulanan saçmasapan sansür kalktı..
Eskisinden daha iyi olmak için geliyoruz...

26 Ekim 2008 Pazar

Lider...

Bayramdaki maç için evdeki huzur demiştim Volkan kızmıştı. Ama bugün ne kadar iyi oynamasakta evde olmanın avantajıyla,huzuruyla kazandık.
Çıkarın bizi 2.lige 3gün çıkmayalım staddan.

10milyon verdimle başlayıp bizi kahkahalara boğan cümleyi tamamlayan amcaya çok teşekkürler.

Lüleburgaz:2 Yalova:1

İlk yarıyı lider bitirdik.
Devamı haftaya...

25 Ekim 2008 Cumartesi

Buralar sana emanet...

Biliyorsun Onur'um burası ilginç bi memleket...
Blogger sansür yedi...
Olur da birgün dönersek...
O güne kadar buralar sana emanet...

Ha arada kaçak yazılar gelebilir...

Sıktınız...

çok sıktınız artık herkesi! bir kaybolun gözümüzün önünden... bıktık sizden!

SANSÜRE HAYIR!!!

24 Ekim 2008 Cuma

El Diego...


Bir röportajda Maradona'ya sormuşlardı neden size de FİFA'da görev teklif etmiyorlar da diğer yıldızlara gidiyorlar diye...(Diğer yıldızlardan kasıt Pele vs...)

Cevap:Çünkü ben kravat takmıyorum!

23 Ekim 2008 Perşembe

Yaptiginiz Cezaya Girer Sizin....!!!!


ben burda iki gundur yorgan dosek atesler icinde yatarken, tribunlere uzak, rakiya hasret, istanbul'u dusunurken hergece, su yazdiginiz yazi ictigim antibiyotiklerin etkisini yok etti dahada hastalandim....kiskanmadim desem cok yalan olur, tamda burda deli bir kis gelmis odama kapanmisken hastalik sebebiyle, bunalima suruklediniz beni...bu yazdiklarimi yorum kismina yazcaktim ama belki anasayfada gorurde biraz utanirsiniz diye dusundum, olan var olmayan var arkadasim, maca gidebilen var gidemeeyenler var....

isin sakasi bir yana umarim raki esnasinda ''cezayir meneksesi'' dinlemissinizdir...afiyet bal seker olsun ikinizede, mactada iyi seyirler diliyorum....amerikadanda olsa maclari takip ediyorum bir sekilde izliyorum ama saniirim futtbolsmart yuzunden yarin izleyemicegim....simdiden basarilar

biraz rakı biraz bira önceydi

Ben biletix laneti ile cebelleşirken, Emre "biizm mahallede telefon hatları kesildi" tek umudumuz sensin dediğinde telefonda; sıçtık dedim içimden. Zaten sonra da bir ton sövdüm biletix'in verdiği her hata mesajında, sonra nasıl olduysa lanetin önüne sanal bir tanrı engel oldu ve elimde Olympiyakos maçına ait 2 eski açık bileti ile masanın başından kalktım.
Emre bugün geldi. Çantadan bir ufak düştü payımıza, 3 tek bana 3 tek ona... (Keyfi uzun tutalım dedim yoksa "saki" her zaman olduğu gibi bendim ve o ufaktan şöyle sağlam 2 duble çıkartmasını bilirdim)
Şimdi rakı keyfi bitti ve cila kısmına geçtik! he tabii arada Atletico-Liverpool maçına da baktık göz ucuyla. Maç için neler söylenebilir? İkinci yarı Atletico'nun hücum ettiği yarı sahadaki yardımcı hakem, resmen maçı katletti! Hani şüpheliyse oynat diyor ya UEFA, bu yardımcı hakemin kendisi şüpheliydi! Ayrıca Emre'ye sordum bu Riera kim? "Abi dedi bu adamın peşinden çok koştular,Espanyol'a onun için 11 milyon avro verdiler galiba" dedi. Hey Rafa, kusura bakma ama bu adamdan çok bulursun bizim ligde, hatta bana göre bildiğin düz topçu! Ama Gerard'ı dünya gözü ile izlemek çok keyifli. Ayrıca Aguero (ya da Tilevce Kun) niye yedek oturur ilk yarı anlamış değilim.
Yarın uzun bir gün ve gece olacak! Arayan olursa Taksim ve Sami Yen Sokak civarındayız... Bekleriz!

21 Ekim 2008 Salı

Alexleşen Semih ve Paslaşan Arsenal...

Pazartesi gecesi Futbol Kulübü programında Uğer Meleke, Kocaeli maçında Alexleşen Semih'ten bahsetmiş ve Semih'in forvet arkasındaki etkili oyununa vurgu yapmıştı. Bu gece de sahada aynı Semih vardı. Bana göre de sanki yeni yerinde Semih daha etkili. (Tabii 2 maçta belli olmaz ama ilk izlenimim bu yönde.) Ama bir takımda iki Alex olunca, işler istediğiniz gibi gitmiyor. Çok iyi paslaşan ve çok koşan Arsenal birbirinin kopyası iki golü bu ortasahaya sahip Fenerbahçe'ye (bir çok daha koyalım) çok kolay atabiliyor.
Wenger'e şaşmamak elde değil! Bu takımları nasıl kuruyor? Nerden buluyor? Biraz daha tecrübelenen Arsenal'ı önümüzdeki yıllarda zor durdururlar.
Maçtan bir enstantane: Guiza'nın "neden geldim İstanbul'a" bakışı. Fenerbahçe adına birkaç saniyelik görüntü ile birlikte güzel bir özet! Çırpınıyor adam ama kimse ne oynadığını bilmediğinden onun çırpınışları da bir sonuca eremiyor!
Bu arada bir Emre vardı ne oldu ona?

Son not da, solaryum çocuğuna: Çoluk çocuk takımı dediğin Arsenal, 5 tane atmış 2-3 tane de net pozisyona girmiş. Adamları böyle aşağılayarak mı bu mağlubiyete kılıf uyduracan?

Dayandı Koca Adam

Dayandı kardeşim.Dayandı Anıl'ım! Şükürler olsun ki uygun ilik bulundu Anılımız için!

Şimdi bu blogu okuyanlardan ricam, donör olmayı düşünenler lütfen bulundu diye vazgeçmesinler ki bugün bizim yaşadığımız sevinci başka ailelerde yaşayabilsin.

Dayandın işte kardeşim,daha çok izleyeceğimiz maçlar,yapacağımız makaralar var.

Sana dedik anlamadın nereye gidiyorsun be sen?

Şükürler olsun...

Bir Sonbahar Şarkısı

http://www.lavinya.net/blog/2008/02/28/beni-birakma-video-klip-feridun-duzagac/

"gel bak bir elimde gökyüzü var hala
ötekinde kayıp giden yıldızlar...
korkular da benim umutlar da,
beni bırakma
beni bırakma..."


F.D.'nin bu şarkısının ardından, "Oysa Ellerin" parçasını da dinlemek gerek, pek bilinmeyen "Köprüden Önce Son Çıkış" albümündedir. Ve şarkının bir yerinde şöyle der:" yine kış gelecek üşüyeceksin"


19 Ekim 2008 Pazar

Oyak Renault-LÜLEBURGAZ=0-3







Şampiyonluk yolunda adım adım...

Forumdan öğrendiğim kadarı ile golleri sırasıyla;

Erçağ,Hüseyin veeee Ulaş atmış.

Ulaş'tan Tierra'ya sevgilerle...

tierra: İşte 8 maç sonra yapmış bir şeyler...

Fotolar için Tribundergi'den ozanweb'e teşekkürler.

SUPERCLASICO


Bu akşam 21:15te NtvSpor'da!

Gecenin bi yarısı Madrid derbisine şifre koyanlara sesleniyorum;
Bırakında adam gibi izleyelim şu maçı.

Maç tahminime gelince Boca, River'a göre çok formda ama hani bizde klasik bir laf vardır; derbilerin favorisi olmaz diye, çok doğru ama ben Boca kazanır diyorum.

maç sonu: Boca kazandı. İlk yarıda düğüne gittim izleyemedim anca ikinci yarıyı izledim.İlk yarıyı bilemem ama Boca'nın maçı alacağı belliydi. 10kişi kalmalarına rağmen kazandılar. Sanırım Riquelme farkı bu olsa gerek.Bugün gördüğüm ikinci saçma sapan kırmızı karttı Hugo İbarra'nın kendini attırması.

Son olaraktan çok sevgili Bünyamin,
Hani hep soruyorsunuz ya futbolseverler hakemleri çok eleştiriyor diye, ben tv başında Lincoln'un attığı gole kırmızı kart diye sevinemezken, sen uyarılmana rağmen kart vermeyerek neden eleştirdiğimizi gösterdin.
Ayrıca Lincoln'un zaten kendini attırası varmış.Memleketine gider perşembeden sonra...

MODERN BİR MİTOLOJİ sandman




''Sabahları uyandığımızda gözlerimizdeki çapakların sahibi Sandman'dir. Uykuya dalmadan önce gelir ve rüya görmemiz için gözlerimize büyülü bir kum serper. Uyanışa doğru o büyülü zerrecikler çapaklaşır…''
Hikayesi Neil Gaiman tarafından yazılan ve çizimleri Sam Kieth, Mike Dringerberg, Malcolm Jones III tarafından yapılan Sandman modern zaman mitolojisi sayılabilir...
Bütün çizgi romanlar bir yana o bir yana diye bir ayrım yaparsak hakkını tam teslim etmiş sayılmaz aslında...
11 cilt olarak tasarlandı,Neil 11 cilt yazdı...Amma velakin 12 cilt çıktı...Nasıl mı?
Bütün yazarlar çizerler yalvar yakar 12'yi istediler ondan ama nuh dedi peygamber demedi...
Herkes toplandı 12'yi çıkardılar ama sanırım tutmadı ki ses seda yok o son ciltten...
Neyse Endless ailesinin bir ferdi olan Sandman(Dream,Morpheus) rüya tanrısıdır...Düşünün işte diğer karındaşları Ölüm,Delilik gibi tanrılar...Şiddetle tavsiye edilir,hele bir William Shakespeare karşılaşması var ki ölümsüzler dünyasında gezinmek için başlı başına bir sebep...

Güzel Ses Güzel Şarkı


Oi Va VOi grubunun su perisi misali bir solisti var!Hem yüz hem ses...Bir ''yesterday mistakes'' var ki hep dinlenesi...

Hattori Hanzo'nun İlham Babaları...




Seyir zevki kişiye göre değişir...Ama Quentin Tarantino'nun kimi örnek aldığını,neden filmlerinde rahatsızlık vermek istediğini,niçin kan gövdeyi götürüken yağmur yağsa bu kadar rahat olunur dedirttiğini,nasıl çığlıkların porno filmlerden bile fazla olduğunu,ve hangi sebeple siyah beyaz sahne takıntısının her daim göze çarptırdığının açık kanıtıdır bu film...İzlenmeye değer bence...Öyle sanatsal filmde değil...Bildiğin samuray nasıl adam doğrar filmi...

18 Ekim 2008 Cumartesi

Büyük Kaptan!




Yazmıyacaktım..
Kendime sözüm vardı.
Ama beni sözümden döndürdün ya Kaptan!


Kalkıp ta İzmirlere Koca Adamımıza moral vermek için gittin ya...

Allah senden razı olsun..


Hiçkimse senin kadar bizden değil be kaptan!..

#3''Herkes benim için gece gündüz koştururken, kimseyi üzmeye hakkım yok''
Anıl Aydın

Bursa...


19Ekim
Saat 15:00
Veledrom iç saha

Kazanmaktan başka yol yok...

DEMlenmek Gerek



Gece yarısı öğrendik, Yaşar'ın beklediğimiz albümünün çıktığını. Emre ben hemen bulurum bu şarkıları dedi ve dediğini de yaptı! İndirmek uzun sürdü ki dinleyemedim ve ilk yorumu yapamadım.
İlk önce şunu söyliyim: Yaşar sevdiğim ender Adanalılardan biridir. Ve bütün şarkılarını neredeyse ezbere bilirim! Alkolün kollarına kendimizi bıraktığımız gecelerde, arabanın dandik ses sistemlerinden ne kadar alırsak o kadar keyif alırız ve hepimizin favorileri hemen hemen aynıdır! DEM, Divane,Esinirim ve Masal albümlerinin baş harfleri ve öyle denk gelmiş ki, bence bu 3 albüm yıllardır çok da güzel demlenmiştir. Efkarlı bir gece açıp dinlersiniz ve aynı tad kulaklarınızda dans eder. Hislerinize tercüme olacak birkaç değil onlarca şarkı vardır bu albümlerde. İşte DEM 12 yıllık bir müzik geçmişinin Yaşar'ın kendisi ile biz hayranlarının ortak ürünü.
Şarkıları zaten biliyorsunuz. Şunu söyliyeyim sadece benim gibi Yaşar'ın söz ve müzikleri kadar sesine de hayransanız, işte bu albümde o sesi fazlasıyla bulacaksanız.
Bu arada Amerika'ya selam çakarım umarım çoktan indirmiş ve dinlemeye başlamışsındır!

yine karşılırız dünya küçük aşkın büyük

17 Ekim 2008 Cuma

Niyetini Bozda Gel Bu GECE!!!


Yıldız futbolcuyu telefonla arayan Mustafa Denizli'nin, "Seni kadromda görmek istiyorum. Ocak ayında ceketini al ve bize gel" dediği öğrenildi.




Bu haberi okudum okuyali, aklima su gazetecilerin haber basliklari ve haber detaylari geliyor kendi kendime guluyorum....en son aghaHOWARDA ile gulmustum daha onceleride bir klasik olan 1-1 lerini yediler seklindeki haberlere bir yenisi eklendi.....CEKETINI AL GEL....boyle bir konusma olup olmadigini cok merak etsemde, bu metni yazan yayinlayan sevgili muhabir editor ve emegi gecen herkese tesekkurler....

not: transfer gerceklesirse besiktas adina yuzde 100 bir kazanc olur...

yalandan da olsa


yalandan da olsa,
ne güzel güldün o akşam bana




Bir süre ben yokum, sadece maç afişlerini koyarım.

16 Ekim 2008 Perşembe

Türk Futbolunda Oyun Sistemi(Altyapı)


Türkiye'de herhangi bir takımın altyapısında oynayan genç olun ve evinizde de babanızın size doğumgünü hediyesi olarak almış olduğu bilgisayarınızda, tabii ki bir futbol delisi olarak "menercerlik" oynayın. Aldığınız takımın oyun sistemi kaç? 4-4-2 mi? İngiliz misiniz? Peki klasik 3-5-2? Su katılmamış bir Almasınız! Yeni oyun sistemlerine de açıksınız tabi... 4-5-1 ya da 4-3-3 (Favorimdir mesela benim İspanyol takımlarına cuk oturur, iyi ortasaha adamlarınız varsa.) Sisteminiz belli, oyunu oynayıp güzel zaman geçiriyorsunuz.

Ertesi gün sabah 10-12 idmanınız var. İdmanda hocanız size sistemi anlatıyor. "Bu hafta 4-4-2'yi değişken oynayacağız, oyun içinde 4-5-1 'e dönerek oynayacağımız dakikalar olacak!" Hepsi bu kadar. Siz bir Türk genci olarak, oyun sistemlerini rakamlardan ve oyun dizilişindeki görevlerinizden başka bir şey olarak bilmiyorsunuz. Sorun nerde? Sizde mi? Hayır! Türk futbolunda altyapı antrenörlerin çoğu futbolcu eskisi -hele taşrada bu daha fazla- çoğunun akademik çalışması yok! 2 kitap karıştırmışlığı yok! Federasyon seminerlerini de Boğaza güzel bir gezi olarak algılıyor çoğu... Sonra Türk genci altyapıda aldığı bu yetersiz eğitimle, profesyonel takımda, daha nerde duracağını bilmeden oynuyor. Koca koca adamlarla kanat bindirmesi çalışıyor. Gençken yapacağı şeyleri, yaşlanırken öğreniyor ve yapıyor!

Ulusal takımda bile, Mr.Scot diye bir adam yükleme idmanları yaptırıyor sonra Euro 2008'de oynayan topçuların çoğu şu anda ya sakat ya formsuz! Neden? Adam da sorun yok! Onu getiren Fatih Terim bile (ki kendisi bir dönem ulusal takımda gençlerle çalışmıştır) işin farkında değil. Bu idmanlar Avrupa'da daha 11-12 yaşında kademeli olarak veriliyor ve oyuncunun gelişimine göre ileriki yaşlarında fizik kapasite üstünlüğü ön plana çıkıyor.

Altyapı ciddi iştir, Türkiye'de gayri ciddidir! Genelikle de en çok yalan söylenen kısmıdır Türk futbolunun... Bu biraz da toplumsal kodlarla ilgilidir bana göre. Çocuklarını sevmeyenlerin ülkesi burası!


Not:O altyapıda oynayan genç, bir süre sonra Türkiye'nin sağ beki oldu. Hala toplara alakasız vuruyor, kendi adına mahsus ortalar yapıyor. O gencin adı Sabri. Senede en az 3 maç harikalar yaratan topçu ve bence Türk gençlerinin çoğunun eşdeğeri. Ne yazık ki!

Futbol Zekası Gerçek Hayat İkilemi




Yusuftan açılmış konu ortamda...Türkyede gördüğüm en yetenekli futbolcudur.İçlerinde Sergen Yalçın dahil.Biraz da takım bağıyla alakalı bi durum.Keşke paranın tatlı riyakarlığına kapılmasaydı,keşke İstanbulun gece mekanlarıyla hiç tanışmasaydı diyesi geliyor insanın.Çalım konusunda ömrümde görmedim onun gibisini ben daha...Ah be Yusuf diyoruz...Profesyonel futbol kavramına karşı dursakta bazen Türkiye de lazım sanki biraz be usta...Yusuflar,Sergenler,Tarıklar ve daha nice nice kadife bilekler(Ahmete selam)...

Yusuf Şimşek


Bu adamın futbol zekası tam olsa,
eşittir Zidane gözümde.
by Tierra

15 Ekim 2008 Çarşamba

Onu Bunu Bilmem


Estonya iyi takım mı? Kesinlikle değil! Biz iyi takımmıyız? Evet! Ama bugün bir türlü son vuruşu beceremedik. Her şey yolunda gitse bu maç 5-1 falan biter... Baktım televizyonlarda sıcağı sıcağına hemen hemen her yorumcu -hazır İspanya'da yenmişken- puan hesabı yapmaya başlamış. Anlamsız! Oynanmamış maça don biçmekten öteye geçmez bana göre... Terim'i eleştiremiyorum maça tek forvet ve 5'li ortasaha ile başlaması dışında. Zaten hatasının da farkına çok geçmeden vardı ve Nuri'yi çıkarıp yerine Mevlüt'ü alıp forveti ikiledi...

Onu bunu bilmem biz bu gruptan bir şekilde çıkıp Dünya Kupası'na gitmeliyiz... "Yükselen futbol değeri" yaftasını boynunda taşıyan bir ulusal takım, üst üste 2 kez bu organizasyondan uzak kalamaz! Mart'a kadar dükkanı kapattık...

Tristan West Ham'da

Galatasaray'ın UEFA yolculuğu sırasında ilk tanımıştık Diego Tristan'ı. Daha sonraları Deportivo'da bir dönem yükselen futbolu,daha sonrasında gelen formsuzlukları ve başka bir sürü nedenle düşüşe geçti.
Kader onu önce İtalya'nın en nev-i şahsına münazır takımlarından biri Livorno'ya götürdü.Ordayken sadece bir maçını izlemiştim,gol atmıştı.Bende sevinmiştim,eski Tristan dönüyor diye. Nerden bilebilirdim o sezon attığı tek golü izlediğimi.
Şimdi West Ham'da. Sol eğilimli takımlara gitmesi tesadüf mü bilinmez ama tekrar gollerini sıralıyan Tristan'ı görmeyi çok isterim.Bu arada kendisi 25 numara giyecektir.

Bir Doğum Günü Hikayesi

Bugün şımarık çocuk misali yatağımdan geç kalktım, dağınık bıraktığım yatağım beni anlamıştır diye düşünüyorum. Banyoların en sıcağını yaptım müzik eşliğinde, kahvelerin en ılığını içtim ağzıma petekli bal atarken...Evden geç saatte çıktım tramvayın en sakin olduğu ana denk getrimek için. Kulağımda müzik sesi, elimde eski sevgilimin bitirmeye yakın kitabı, gözümde gözlüğüm gidiyorum Sultanahmet'e... Yıllarca adını duyduğum, defalarca yanından geçtiğim adliyenin bu sefer içine giriyorum. "Siktiri boktan" bir işi halledip yine aynı artistik halimle tramvaya binerek Kabataş'a gidiyorum. Tramvay kadar sakin İstinye otobüsüne binerek yolumu Emirgan'daki Sakıp Sabancı Müzesi'ne yönlendiriyorum. Boğazın muhteşem manzarasına güneş o sıcacık yüzünü göstererek bana bu günümde inanılmaz bir coşku veriyor. Müzede işimi bitirdikten sonra yemek için hemen yan taraftaki "Sütiş'e" oturuyorum.Dışarıda mis gibi bir hava varken hiç kimse iç mekanda oturmuyor. Herkes samimi, neşeli, mutlu... Kimisi işten çıkmış öğle yemeğini yiyor, kimisi evinden çıkmış bu muhteşem İstanbul gününde kahvesini, çayını yudumluyor... Tıpkı benim öğle yemeğini yediğim gibi, çayımı yudumlağım gibi. Yan masaya oturanlardan birisi paketlerini açıyor. O da nesi! Doğum günü paketleriymiş meğerse; ilk hediye kitap! İçimden kocaman tebriğimi gönderiyorum bu mutlu insana.Hiç kalkasım yok... Akşama sevgili dostlarımın sürprizlerine dahi gidesim yok. Tüm günümü burada oturarak geçirebilirim. Tatlı bir huzurun sarmaşık gibi sarmalıdığı bu yerden kurtulmak bir yana 29. yaşımı burada geçirebilirim... Bugün benim doğum günüm... Gelen mesajlara, aramalara tek tek teşekkür ediyorum. Sağolsun ailem, dostlarım, akrabalarım ve eski sevgililerim...Darısı sizlerin başına; sevgiyle, münasip yerlerinizden öpen Serhan...

insanın doğum gününü yazması gerekir galiba. böylesine içten. bence bir öykü tadında. teşekkürler Serhan. Nice yıllara...

Rakı-Balık Sezonu...



Sofralar bu rakı-balık sezonu, Yeni Rakı’nın özel şişesine merhaba diyor…

Rakı kültürünün öncüsü Yeni Rakı, rakı – balık sezonunu açıyor! Yeni Rakı bugüne dek uluslararası pek çok ödül alan şişe tasarımıyla, bu rakı -balık sezonu bir ilki gerçekleştiriyor ve ödüllü şişesini rakı-balık sezonuna özel giydiriyor. Rakı bu sezon rakı kadehlerine balık desenli Yeni Rakı şişelerinden dolacak, balık sezonunun keyfi daha da artacak…

Yeni Rakı, rakı – balık sezonunu büyük bir sürprizle açıyor… Yeni Rakı, ödüllü şişesini ilk defa farklı bir desenle rakı severlerin beğenisine sunuyor. Balık desenleriyle giydirilen Yeni Rakı şişesi, rakı – balık sezonunu dört gözle bekleyenlerin sadece damaklarına değil gözlerine de hitap edecek. Balık sezonuna özel sınırlı sayıda üretilecek olan balık desenli Yeni Rakı şişeleri, balık sezonunun açılmasıyla masalarda yaşanan keyfi ikiye katlayacak.

Yeni olsun sadece, Rakı olsun...

14 Ekim 2008 Salı

Attila İlhan


Yine geç kaldık.
Zaten buaralar hep geç kalıyoruz.
3sene olmuş an gelip Attila İlhan gideli...


Yüzünü ıslatmadan ağlayabilir misin
Yarı geceden sonra telefon ettin mi hiç
Karanlık adamlar hüvviyetini sordu mu
Ben senin olmadığını arıyorum
Belki gelmem gelemem beş dakika bekle git
Belki gelmem gelemem beş dakika bekle git
Bana ait ne varsa hepsi seni korkutuyor sana ait ne varsa
Hiçbiri benim değil
Belki ölmek hakkımı kullanıyorum
Belki gelmem gelemem 5 dakika bekle git !

KAYIKCI


blankaya ithafen;

aslinda hepsinde ayni aciyorda, hepsinde sen birazcik daha yorgun oluyorsun....acilardan kacmak degilde sen icinde durma yeter, cunku icinde durmak aciyi cekmek anlamina gelmiyor, cikmak icin mucadele etmedikce daha cok canin yaniyor sadece.....sen biraz aciklara cik, aciklara cik ki canini yakanlarda sana ulasmasin....

sen bir daha yazma ask siiri...bende sana en sevdigim sarkidan bisiy yaziyim

''Agir cek kurekleri
Varmasin kiyiya sandalim
Hayir allahtan ser insandan
Sen insan sende insan degil misin
Aklimda bir ask basimda binbela
Varmasin sandalim varmasin kiyiya yar

Agir cek kurekleri
Varmasin kiyiya sandalim
Basima ne isler actin ey sevgili
Simdi bu gonul kiyilara varmak ister mi yar
Aklimda bir ask basimda binbela
Varmasin sandalim varmasin kiyiya yar

Beni aciklarda birak''

bazen bosa kurek cektigini dusunebilirsin su hayatta ama onu bile en azindan birseylerden uzaklasmak icin yaptigini dusun.....

Bitecek...Elbet Bigün...

Ama daha değil...

Hep hayatın bir yerinden tutup elimizde kaldığını düşündüm.Neresinden tutunsam orası kalıyor elimde.Her yeni seferden sonra arkadaşlarım ha gayret diyor,yaşayacağız.İlk defa mı oluyor diyor.Evet ne ilk ne de son kez oluyor ama bu sefer farklı acıyor.Çok acıyor.Avaz avaz bağırmak,herşeyden vazgeçmek geliyor içimden ama artık yeter.Bundan sonra ne kadar acı olursa olsun o acının içinden kaçacağım.Hemde öyle bir kaçacağım ki...

Dönmemek üzere gidenlere alışmak zaman alıyormuş.Daha önce kaç tane yollarsan yolla,kaç tane giderse gitsin.Her seferinde tekrar tekrar acılara boğulmaktan bıkıyor insan bir süre sonra.

Ben 5ayımı omuzumda taşıyabileceğimden fazlasıyla geçirdim.Ama artık kendimi taşımaya uğraşıyorum.Uyanmamak üzere yattığım uykularım var benim.Sadece gün bitsin diye.Her doğan güne selam çakıp yatıyorum.Daha ne kadar sürer bilmiyorum ama yorulmaktan yoruldum artık.

Herşeye rağmen hala duygu taşıyabilmek bir sonraki güne; işte en acısı bu.
Çektiğim acı senden elimde kalan tek şey ise ona sıkı sıkı tutunurum bende...

Ama daha önce C.Süreya'nın dediği gibi;
Yazmam daha aşk şiiri!!!

çok uzun bir süre...

BÜYÜK!!!


Mustafa Denizli Beşiktaş'ın başında...Tam onluk kadro aslında...Koşmayı pek fazla sevmeyen Delgado,Serdar Özkan,Tello,İnceman ve diğerleri...Yetenek ve Orta Saha adamları had safhada...Kaleci zaten aynı...Defans desen belki...Forvet Holosko Nobre...Serhat Anderson gibi...Ee daha az hırçında olsa Johnsonn'da tamam...Cisse...Başkan desen o zaman ki Başkanla şimdiki başkan mantalitesi aynı zaten...Eski Yıldırım=Demirören always...Ama şimdi ki rakipler yermi belli olmaz...Kewell,Baros...Guiza,Alex...Beşiktaş bir Rapaiç bulursa ipi göğüsler...

13 Ekim 2008 Pazartesi

Fasulyeden!!!


pek iyi değilim bugünlerde
şarap çare olmadı
yok yemeğe gelemem sizlerle
karnım hiç acıkmadı
pek iyi değilim bugünlerde
serde huzur kalmadı
ısrar etmeyin gelemem sizlerle ikramiye çıkmadı

fasulyeden sevildim hep
oynadım fasulyeden
zararım künyeden mi
yoksa külliyen mi bünyeden
azat edin dostlar yittim, yittim, gittim
belki bir gün dönerim aranıza
ben şimdilik bittim.

Tepedeyken çalmıştı.
Fasulyeden...

12 Ekim 2008 Pazar

Evdeki Huzur(muş)


Bu nasıl huzur blankacım? Doldur boşalt ile heba edilen koskoca bir ilk yarı… Erçağ’ın o heba edilen dakikalardaki gayretli oyunu ve 2 kez kafasıyla 7 numaralı oyuncuyu gol bölgesine sokması, hepsi bu! Dönen topların bizim olmaması da başka bir sorun. Ahmet bence Fener’de oynar, bu oyun sitili ve saçları ile Maldanado’dan bile iyi(!) İkinci yarı alakasız bir vuruşla gelen ilk gol, Orhangazi’yi çözmeye yetti. Erçağ’ın oyun zekasına hayranım. Maçın çevrilmesinde onun payını yadsıyamayız! Bugün bütün övgüler bol onun için…
Rakiplerimiz artık bizi çözüyorlar. İlk haftalardaki rahat galibiyetleri beklemek anlamsız! Böyle maçları oynayacağız artık ve kazanmasını becerirsek, play-off biletini cebimize koyarız. Zeki Hoca rotasyonu biraz yedek kulübesinden de olsa öğrendi. Artık Ahmet yerini her maç başka bir oyuncuya bırakıyor.


Dipnot:Erçağ son dakikalarda oyundan alınmalı ve taraftara alkışlatılmalıydı…

Erçağ...

LÜLEBURGAZ-O.G.Birliği=2-0

Erçağ bambaşka...

Evdeki huzur!


Gündüz tam 15:00da
Belki başlık maç sonrasına yakışır ama ben şimdiden atayım gerisi Tierra'ya kalmış!!!

11 Ekim 2008 Cumartesi

Ara-go-nes Yazması Kolay da...


3 büyüklerde bir karmaşadır gidiyor. Kimi hocası varken hoca arıyor, kimisi hocanın yardımcılarını gönderiyor, kimisi de hocayı gönderiyor. (Gerçi gönderen anlı şanlı Fener medyası ya oraya da gelecez.) Dosdoğru eleştirilerden ilki şu:"Fener Aragones'e İspanya Milli Takımındaki gibi bir ortasaha kurmadı ki! Kadroyu Aragones'in oyun anlayışına göre şekillendirmedi ki! " Evet buraya kadar doğru da, kimsenin aklına gelmez mi imzalar atılırken Aragones'e "Hocam mevcut kadro bu söyle istediğini alalım ya da almaya çalışalım... Senin de tavsiyelerini bekliyoruz!" gibisinden konuşmak... Aynı şey İspanyol için de geçerli tabii. Merak ediyorum yöneticiler ile teknik direktör hangi konuda anlaşır? Neler konuşulur masada? "Hocam kaç para istersin? -2 milyon avro yeter! " Bu mudur? He bir de imzalar atılıp purolar içilirken üstüne bir de Boğaz geyiği döner bunun üstüne. Rakı, şiş kebap...

İşin açıkçası Aragones buraya tatil yapmaya geldi, çalışmaya değil. O yüzden rakı ve şiş kebap kısmı bana daha mantıklı geliyor. Hatırlarsak medyada ilk günler, çok zayıf MTK karşısında alınan galibiyetler ile çok güzel şeyler yazıldı çizildi. En şaşırdığım kısmı da Fener'in Aragones'i alarak UEFA manşetlerine taşınıp, müthiş bir pazarlama ve reklam olanağı sağlandığı yönündeki yorumlardı. Adama sorarlar siz teknik direktörünüzü reklam için mi alıyorsunuz, yoksa takıma top oynatsın diye mi? Kimse sormadı tabii...

İşin özü şu: Aragones Türk futbolunu bilmiyor. Bir çalışması da yok! Yenilgilerden sonra daha yeni çalışmaya başlamıştır. Çalışsa ne yazar elde malzeme yok! Ocak transferlerine kadar takımın başında kalırsa, o zaman belki Fener'de işler değişir.

Son olarak Fenerli medyaya gelelim. Çok yaratıcısınız maşallah:Ara-go-nes! Bir azizsilin de size gerek! Bir kere de bırakın şu abuk başlıkları, 1 yenilgiden sonra hoca yollamaları (bkz: Denizli, Daum,Zico) işinizi yapıp doğru düzgün tahliller yapmaya çalışın! Hoş Gürcan Bilgiç ile Selim Soydan varken işiniz zor ama uğraşın belki bir şeyler yapabilirsiniz...

10 Ekim 2008 Cuma

Adnan Biraderler


Yarın Galatasaray 103. kuruluş yılını kutlayacak.
Dile kolay 103 yıl.
Ama bugün bu camianın başında olanlar neyin peşindeler?
Hep bir Galatasaray etiği diye bir laf dolaşır ortalıkta.
Evet. Bu mudur Galatasaray etiği?
Daha 6.haftada sırf teknik direktörü kovmak için yardımcılarını göndermek.
Galatasaray'ın yaşadığı Özhan Canaydın faciasından sonra girdiği(en azından kurumsal yönetim olarak) toparlanma sürecini tam tersine çevirmeye çalışmak nedendir acaba?
Çünkü ne kadar kurumsallaşırsanız kurumsallaşın işin gelip çattığı yer sportif başarıdır.
Bu sene kurulan kadro benim kendi kanaatimce UEFA Kupasını kazanan kadrodan bile daha iyidir belkide.
Ama daha 6.haftada bu kadronun başına getirdiğin adamı gönderme çabaları.
Galatasaray'ı tıpkı geçen sene olduğu gibi babalarının çiftliğiymişçesine yönetme çabaları.
Skibbe'nin yetersiz olduğunu daha şimdi mi gördünüz ya da bu işi yapamayacağına kanaat getirecek kadar futboldan anlıyorsunuz yani?
Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu?
Bizde görüyoruz takımda rayında gitmeyen şeyler olduğunu ama biz taraftarız,izleyiciyiz beyler.
Sizin aklınıza gelen ilk şey acetonun dediği gibi Skibbe'ye aba altından sopa göstermek midir?
Bakın bu gece yüzlerce Galatasaray sevdalısı olucak trenlerde.
Yarın ki basket maçına gitmek için.
Keşke onların Galatasaraylılığının 10da 1i sizde olabilseydi.
Profesyonel değil, Galatasaraylı yönetici olun!

3.Kez Olur mu?

Dün bütün gün sokaklarda gezerken, bir de Taksim'de 2 bira içip kendimize gelmeye çalışırken, Türk sporu gene çalkalanmış haberimiz yok! Haber malum, Galatasaray Terim ile görüştü. Ardından bir klasik, hemen yalanlama... Ama Terim'den yalanlama yok! Zaten herkes onun bir kulüp takımı çalıştırmak istediğini biliyor.
Galatasaray için doğru bir hamle mi? Bence evet! İçimdeki terim aşkı bambaşka (!) benim, herkes bilir. Ama bu kadro için de biçilmiş kaftan. Bu saatten sonra yabancı hoca aşısı tutmaz! Üstelik ezeli rakiplerinizden biri Denizli'yi takımın başına getirmişken, bence çok güzel bir rekabet olurdu... Ama Terim için yeni futbol anlayışını sindirmiş birini yanında olması gerekir, Davala değil!

Sonradan eklenti: Bu yazıdan birkaç saat sonra Davala'nın kovulacağını düşünmemiştim... Müneccimle bir alakam yoktur, duyrulur!

Onuncu Ayın Onuncu Günü


onuncu ayın onuncu günü
saat on buçukta yanmış mumum
otuzbeş yıl oldu
ihtiyar bir çocuktur güzel ruhum
okulu asıp oyuna kaçar bıraksan hala
ama çok düştü
incindi
yoruldu
dinlenmeli kalbim doğrusu
sen doğumgünü hediyem misin
diyelim ki hoşgeldin
peki beni çok sevecek misin
yoksa sen de her düş gibi
çabucak kırılıp dökülür müsün gözlerimden
gel tanışalım önce
ben kısaca fd
ama sen bana uzun uzun seni seviyorum de
ah ne az duydum ne kadar az söyledim
işte bu yüzden hiç durmadan
seni seviyorum de
şair çok iyimsermiş
yolun yarısına mı geldik
radyasyon neslindenim
biraz erken tükendim
hepimiz gibi
bir yer bul otur önce
ama yaralarıma dikkat et
gülüşlerim vardır elbet
önce gözyaşlarımı silmen gerekecek
budur
zordur
sevmek

Nice Yıllara Kardeşim!

1464 Saat

Ben
senden önce ölmek isterim.
Gidenin arkasından gelen
gideni bulacak mı zannediyorsun?
Ben zannetmiyorum bunu.
İyisi mi, beni yaktırırsın,
odanda ocağın üstüne korsun
içinde bir kavanozun.
Kavanoz camdan olsun,
şeffaf, beyaz camdan olsun
ki içinde beni görebilesin...
Fedakârlığımı anlıyorsun :
vazgeçtim toprak olmaktan,
vazgeçtim çiçek olmaktan
senin yanında kalabilmek için.
Ve toz oluyorum
yaşıyorum yanında senin.
Sonra, sen de ölünce
kavanozuma gelirsin.
Ve orda beraber yaşarız
külümün içinde külün,
ta ki bir savruk gelin
yahut vefasız bir torun
bizi ordan atana kadar...
Ama biz
o zamana kadar
o kadar
karışacağız
ki birbirimize,
atıldığımız çöplükte bile zerrelerimiz
yan yana düşecek.
Toprağa beraber dalacağız.
Ve bir gün yabani bir çiçek
bu toprak parçasından nemlenip filizlenirse
sapında muhakkak
iki çiçek açacak :
biri sen
biri de ben.
Ben
daha ölümü düşünmüyorum.
Ben daha bir çocuk doğuracağım.
Hayat taşıyor içimden.
Kaynıyor kanım.
Yaşayacağım, ama çok, pek çok,
ama sen de beraber.
Ama ölüm de korkutmuyor beni.
Yalnız pek sevimsiz buluyorum
bizim cenaze şeklini.
Ben ölünceye kadar da
bu düzelir herhalde.
Hapisten çıkmak ihtimalin var mı bu günlerde?
İçimden bir şey :
belki diyor.

18 Şubat 1945
Piraye Nâzım Hikmet

9 Ekim 2008 Perşembe

Değişim

Altaylı Büyük Mustafa;
Hayallerinin takımında,nam-ı değer Padişah Denizli.


Bizi Lig tv'deki mıkır mıkır yorumlarından kurtardığı için Büyük Başkan Y.D'ye teşekkürü bir borç biliriz.Bu post için yorumunu bekliyorum Amerikalının!

Hasta La Victoria Siempre!


Ernesto Che Guevara katledilişinin 41. yıldönümünde dünya halklarının emperyalizme karşı mücadelesinde yaşamaya, yaşatılmaya devam ediyor.

Che, 8 Ekim 1967’de, Bolivya’da gerilla mücadelesi başlatmaya kalkışırken CIA destekli Bolivya askerlerinin ellerinde öldürülmüştü. Bedeninin 30 yıl sonra açığa çıktığı küçük kasabada, Haziran 2005 isyanı sırasında şöyle bir grafiti yazılıydı: “Che: ONLARIN HİÇBİR ZAMAN İSTEMEDİĞİ KADAR HAYATTA"


Birgün geç kaldık ama...

Dönmek mi?

Bir daha geri dönmediler...

8 Ekim 2008 Çarşamba

Koltuk Sevdasinin Son Kurbani


Yildirim Demiroren tup degistirir gibi teknik adam degistirmeye devam ederken aklima besiktastan ziyade ulkemizdeki koltuga yapisma hastaligi ve uzerimize yapismis olan iktidari korumak icin herseyi yaparim zihniyeti geldi.....Yani kulup baskanligindan siyasi parti baskanligina hic degismeyen bu zihniyetin bize ne kadar zarar verdigi ortada ama degistirmek icin degil herkes yerini korumak icin bu koltuklara oturdugu surece biz her durust insana sadece gule gule demeye devam edicez sanirim.....

7 Ekim 2008 Salı

Amerikalıya


Rakının bilimsel tanımı :

Yalnızca suma veya tarımsal kökenli etil alkol ile karıştırılmış sumanın, beş bin litre yada daha küçük hacimli geleneksel bakır imbiklerde, anason tohumu ile ikinci kez destile edilmesi ile üretilen alkollü içkidir.


Rakı adı nereden geliyor :

Rakı adı bir görüşe göre razaki cinsi üzümden, başka bir görüşe göre ise yakın doğu ülkelerinde hurma kökünden elde edilen arak dan gelmektedir. Aslan sütü unvanının ise eski rakı fıçıları üzerindeki aslan kabartması nedeni ile verildiği sanılmaktadır.

Rakı nasıl üretilir :

Yaş ve kuru üzümlerin su ile karıştırılması ile elde edilen şıra içine saf maya katılarak fermantasyon sağlanıyor. Daha sonra bu sıvı damıtılarak suma adı verilen üzüm aromalı içki alkolü elde ediliyor. Bu sumanın, anason tohumları ile ikinci kez damıtılmasıyla da rakı elde ediliyor. Bu şekilde üretilen rakı meşe fıçılarda 20 ila 120 gün arası dinlendirildikten sonra satışa sunuluyor.

Rakı çeşitleri arasındaki kalite farkı nereden kaynaklanıyor :

Altınbaş ve Kulüp rakılarında kullanılan alkoldeki suma oranı %100 olmasına rağmen Yeni Rakı da bu oran %70. Yeni rakıda geri kalan kısım şeker pancarı alkolü ile tamamlanıyor. Tekirdağ rakısının farkının ise yapımında kullanılan Çorlu daki özel artezyenden gelen su olduğu söyleniyor. Tabi dinlendirme süresi ve üretimde gösterilen özen de burada çok büyük önem taşıyor.

Argoda rakı için kullanılan isimler :

Anzorot, akyazılı, gıravatlı, Fahrettin Kerim, apeki, çarmak, çarmaçur, dem, duziko, düz, imam suyu, islim, pırna, pirne, piriz, piyiz, piiz, piys, süt

RAKI NASIL İÇİLİR

Eskiden rakı ’leylek boynu’ denilen kadehlerde sek olarak, ardından bir yudum su alınarak içilirmiş. Günümüzde ise genellikle ’limonata bardağı’ denilen bardaklarda içine su karıştırılarak içilmektedir. Ender olarak da ince belli çay bardağı "istikan" da tercih edilmektedir. Rakının soğuk içilmesi gerektiği hemen herkes tarafından kabul gören bir görüştür. Bu noktada ki ayrılık ise rakıya buz konup konmaması aşamasında ortaya çıkmaktadır. Günümüzde daha az sayıda olan rakıyı sek içenler rakıyı şisesiyle soğutup (hatta bardağını da ayrıca soğutup) yanında yine soğuk yada buzlu su ile içerler. Rakıyı içine su katıp içenler ise genelde buz da ilave ederler. Ancak burada dikkat edilmesi gereken nokta, bardağa rakıyı koyduktan sonra su koymadan buz atmamak gerektiğidir. Buz ile ani temas rakının içindeki üzüm ve anosan aromasını veren maddelerin kristalleşmesine ve rakının tadının bozulmasına yol açar. Rakıya su ilave edildikten sonra buz atılması bu durumu daha aza indirir fakat yine de engellemez. Rakıyı sek fakat içinde buz ile içmek ise sadece acemilere mahsustur. Rakıya buz atmanın bir sakıncası da buzun yavaş yavaş eriyip, alınan ilk yudum ile son yudum arasında bazen çok
büyük lezzet farklılıkları oluşturmasıdır. En güzeli yinede rakıyı iyice soğutup, içine su ilave edilecekse bu suyu da soğutarak ve yanında buzlu su ile içmektir. Rakı yalnız başına içilen bir içki değil, meze ile birlikte yavaş yavaş (sindire sindire) içilen bir içkidir. Mide ve beyne belirli bir etki yaptıktan sonra insan keyiflenir ve güzel sohbetlere yönelir. Yani hem anlatır hem dinler. Böylece rakı sofrası en az iki kişinin katıldığı toplu bir eylem, karşılıklı konuşmalara dayandığı için demokratik bir forum, evrensel ve kişisel sorunların ortaya getirildiği, fikir alıp verilen, insanın kendisi ile yüksek sesle düşünerek hesaplaştığı bir tür psikolojik grup terapisi olmaktadır. Unutulmamalıdır ki rakı sofrası saygın bir ’cemiyettir’. Buraya katılan hem bu meclise kabul edildiği için saygı gören bir kişiliğe sahip demektir hem de diğerlerine karşı saygılı olmak zorundadır.
Özetle, rakı nasıl içilir sorusunun en güzel cevabı şudur:
RAKI ADAM GİBİ İÇİLİR!

Bir Adimda Gurbet Olur


simdi bu yaziya hatta siire volkan cok kizicak amaaa insan gurbette birazcikta arabesk oluyor hele ki belirsizlikler icindeyse....cemal sureyya dan sonra yilmaz erdogan cok hafif kalsada ben cok sevdim bu sozleri:

''Aşk yasaklandı artık
Halka açık yerlerde
El tutmak yol açıyor diye hesapsız susmalara
Kaldırdık tüm tutuşmaları
Yasak kelime oyunu yapmak
Yalan söylemek mecburi ve serbest ayyuka çıkmak
Artık yağmur sonraları toprak kokmak yok
Tomurcuklanmak günah ve bir insan gözü yüzünden yüz gün ardarda uyumamak
Kimse ölmesin diye kimsenin aklında
Her sevdalı verdiği sözü geri alacak
Güneşi ayı hatta hiçbir tabiat olayı şahit gösterilmeyecek hiçbir sevdaya
Ne deniyorsa onu atacak kalp
Ve süresi yirmidört saate çıkarılacak meskun mahallerde ağlamanın''

Simdi tamda RAKI ihtiyaci duyarken biraya talim ediyorum ama siz benim yerime icin...
ben sadece su sarkiyla eslik edicem...amerika oyle huzunlu bir yer deil ama insan icinde goturuyor mutluluguda huznude...


Ah ne kahraman ne cesur
Ne güzel çocuklardik
Her yeni günü ümitle nasil kucaklardik

Ah kaldirimlar biliyor
''Bir devir muhtesemdik''
Güz günesinden hüzünlü ilk yazdan sendik




Amerikalı #2






Amerikada bulunan Trakya Büyükelçisi!