Bugün şımarık çocuk misali yatağımdan geç kalktım, dağınık bıraktığım yatağım beni anlamıştır diye düşünüyorum. Banyoların en sıcağını yaptım müzik eşliğinde, kahvelerin en ılığını içtim ağzıma petekli bal atarken...Evden geç saatte çıktım tramvayın en sakin olduğu ana denk getrimek için. Kulağımda müzik sesi, elimde eski sevgilimin bitirmeye yakın kitabı, gözümde gözlüğüm gidiyorum Sultanahmet'e... Yıllarca adını duyduğum, defalarca yanından geçtiğim adliyenin bu sefer içine giriyorum. "Siktiri boktan" bir işi halledip yine aynı artistik halimle tramvaya binerek Kabataş'a gidiyorum. Tramvay kadar sakin İstinye otobüsüne binerek yolumu Emirgan'daki Sakıp Sabancı Müzesi'ne yönlendiriyorum. Boğazın muhteşem manzarasına güneş o sıcacık yüzünü göstererek bana bu günümde inanılmaz bir coşku veriyor. Müzede işimi bitirdikten sonra yemek için hemen yan taraftaki "Sütiş'e" oturuyorum.Dışarıda mis gibi bir hava varken hiç kimse iç mekanda oturmuyor. Herkes samimi, neşeli, mutlu... Kimisi işten çıkmış öğle yemeğini yiyor, kimisi evinden çıkmış bu muhteşem İstanbul gününde kahvesini, çayını yudumluyor... Tıpkı benim öğle yemeğini yediğim gibi, çayımı yudumlağım gibi. Yan masaya oturanlardan birisi paketlerini açıyor. O da nesi! Doğum günü paketleriymiş meğerse; ilk hediye kitap! İçimden kocaman tebriğimi gönderiyorum bu mutlu insana.Hiç kalkasım yok... Akşama sevgili dostlarımın sürprizlerine dahi gidesim yok. Tüm günümü burada oturarak geçirebilirim. Tatlı bir huzurun sarmaşık gibi sarmalıdığı bu yerden kurtulmak bir yana 29. yaşımı burada geçirebilirim... Bugün benim doğum günüm... Gelen mesajlara, aramalara tek tek teşekkür ediyorum. Sağolsun ailem, dostlarım, akrabalarım ve eski sevgililerim...Darısı sizlerin başına; sevgiyle, münasip yerlerinizden öpen Serhan...
insanın doğum gününü yazması gerekir galiba. böylesine içten. bence bir öykü tadında. teşekkürler Serhan. Nice yıllara...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder