Maç başlarken oyun sistemimiz yine 4-5-1. En önde Erçağ arkasında Tolga. (Ah şu Avrupa'dan ya da Süper Lig'den maç izleyip kendi takımını da öyle oynatan Türk hocaları...) Geçen haftaki maçta ikinci yarının en etkili adamı Talha onların arkasında. Ulaş-amama ise sol açıkta her zamanki gibi bal yapmayan arı misali. 5 dakikada belli oldu her şey Y.Bosna zayıf ne ortasahaları iyi ne de kanatları... Arka arkaya üç pas bile yapamadıkları dakikalar da başlayınca oyunu rakip sahaya yıktık! Zaten gol de ilk yarım saat dolmadan geldi. Erçağ'ın sağdan kestiği ortaya (bu maçın da ilk yarısının en etkili adamı) Talha kayarak kafayla vurdu. İkinci gol de peşinden geldiğinde Erçağ birkaç haftalık suskunluğun ardından geri dönmüş oldu. İlk yarı sona erdiğinde Talha ile Bosnalı topçulardan biri ufak çaplı sürtüşme ve soyunma odası önünde itişmeler kakışmalar... Bu sebepten mi bilinmez ikinci yarı başlamadan kenarda 6 numaralı tabelayı gördüğümde eyvah dedim yine önde olmanın vermiş olduğu durum ve bu sürtüşmeden dolayı, Talha'nın yerine Başar girdi ve çift ön liberoya döndük dedim. Oysa oyunu yönlendiren tek ortasahamız Talha'ydı. İkinci yarıda ilk yarı gibiydi ve Tolga da oyundan daha 55. dakikada çıktığında tek forvetliliğimizi perçinlediğimizde (ki Tolga forvet arkası oynamıyor ama hocaları ısrar ediyor) Bosna'nın hali kalmamıştı ve üçüncü gol de Erçağ'dan geldiğinde, Bosnalılar tribünleri boşaltıyordu. Sonrası malum gereksiz sertlikler ve kaçak atılan toplara döndü,Bosna ilk etkili şutunu son dakikalarda çekiyordu. Anlayacağınız Bosna'nın durumu çok zor bundan sonra.
30 Kasım 2008 Pazar
Y.Bosna-LÜLEBURGAZ
Maç başlarken oyun sistemimiz yine 4-5-1. En önde Erçağ arkasında Tolga. (Ah şu Avrupa'dan ya da Süper Lig'den maç izleyip kendi takımını da öyle oynatan Türk hocaları...) Geçen haftaki maçta ikinci yarının en etkili adamı Talha onların arkasında. Ulaş-amama ise sol açıkta her zamanki gibi bal yapmayan arı misali. 5 dakikada belli oldu her şey Y.Bosna zayıf ne ortasahaları iyi ne de kanatları... Arka arkaya üç pas bile yapamadıkları dakikalar da başlayınca oyunu rakip sahaya yıktık! Zaten gol de ilk yarım saat dolmadan geldi. Erçağ'ın sağdan kestiği ortaya (bu maçın da ilk yarısının en etkili adamı) Talha kayarak kafayla vurdu. İkinci gol de peşinden geldiğinde Erçağ birkaç haftalık suskunluğun ardından geri dönmüş oldu. İlk yarı sona erdiğinde Talha ile Bosnalı topçulardan biri ufak çaplı sürtüşme ve soyunma odası önünde itişmeler kakışmalar... Bu sebepten mi bilinmez ikinci yarı başlamadan kenarda 6 numaralı tabelayı gördüğümde eyvah dedim yine önde olmanın vermiş olduğu durum ve bu sürtüşmeden dolayı, Talha'nın yerine Başar girdi ve çift ön liberoya döndük dedim. Oysa oyunu yönlendiren tek ortasahamız Talha'ydı. İkinci yarıda ilk yarı gibiydi ve Tolga da oyundan daha 55. dakikada çıktığında tek forvetliliğimizi perçinlediğimizde (ki Tolga forvet arkası oynamıyor ama hocaları ısrar ediyor) Bosna'nın hali kalmamıştı ve üçüncü gol de Erçağ'dan geldiğinde, Bosnalılar tribünleri boşaltıyordu. Sonrası malum gereksiz sertlikler ve kaçak atılan toplara döndü,Bosna ilk etkili şutunu son dakikalarda çekiyordu. Anlayacağınız Bosna'nın durumu çok zor bundan sonra.
Ya Hep Ya Hep
29 Kasım 2008 Cumartesi
Herkes İçin Futbol
Yandım Yandım
Sitem etsem dünyaya avunmaz kalbim.
Hangi yasak bedeldir ikimize?
En tatlı rüyadan uyandım
Bertuğ Cemil&Nilgül düeti
28 Kasım 2008 Cuma
Menüden Kalanlar...
Sabah 8de verilen söz ancak 9:30da tutulunca öğlen gibi kapağı Bakırköy'e atabildik.Tierra'da Garanti ile verdiği savaşı kazanınca yolumuzu Mecidiyeköy'e çevirdik.Biletix'den de biletleri teslim alınca yavaş yavaş içimiz kıpırdamaya başladı alkol için.Tierra'nın gönderdiği enerjilerle(Secret izlemiş kendileri.)maç saati yağmur yağmayacağına inandırdık kendimizi.Dumlupınar tayfasının güzel insanları Özkan ve Kutay'la buluştuktan sonra karar Bazooka yönünde çıktı.Meltem Mecidiyeköy civarlarına ayak bastığında 2şişe bitmiş,biralara geçilmişti.Cilamızıda yapıp eski açıkta yerimizi aldık.Zaten votka dışında günün en güzel anıydı herhalde sahadaki parçalı forma ve beyaz şort. Hele o beyaz numaralar-fontlar. Resmen gözlerimiz kamaştı. Alkolle coşan bünyeden ve bulununan açıdan dolayı maçın geneli ile ilgili pek bişey söyleyemem ama Lincoln dışında sahada çabalayan yok gibiydi.
Maç çıkışı,metrobüs girişinde yaşanan Tierra-polis ikili mücadelesi bu garip günün sonu oldu. Tierra her maç sonrası söylediğini evde tekrarladı;
Bir daha maç öncesi içmeyeceğim ben ya...
Buradan Onur'a açık istek...
Amerika'dan bir derbi yazısı istiyoruz.
27 Kasım 2008 Perşembe
Günün Menüsü
26 Kasım 2008 Çarşamba
LÜLEBURGAZ-Üsküdar
25 Kasım 2008 Salı
Demoralize Haller...
Daha ilk golden sonra o 5 dakika önce oynadığın futbolun nolduğunu hatırlamazsan normaldir yenilmek. Bu kadar mı pamuk ipliğine bağlı bu iş? Milyonlarca dolarları alırken, asgari ücretle yaşamaya çalışanların iş ahlakının 10da 1ini gösterememek nedendir?
14milyon avro verilen adam neden sağa sola koşunca alkışlanır? Golü atacağı an ne arıyorsun sol açıkta?
Belki benden detaylı ya da tarafsız bi Fenerbahçe yazısı çıkmaz ama Kazım'ın golü attıktan sonraki hali bana Fenerbahçe'nin bu sezonunu özetledi...
Yanlış hatırlamıyorsam aynı golü geçen sene ya Psv'ye ya da CSKA'ya atmıştı Kazım. Bu senin yapabildiğin bişey. Neden laubali bir şekilde arkanı dönüyosun? Kendine neden inanmıyorsun?
Benim gördüğüm bu sezon ki Fenerbahçe, Kazım'ın golden sonraki halidir.Ama dedim ya ayda yılda bir Şampiyonlar Ligi maçı izleyerek yorum yapmak sağlıklı değil.
Umarım yeteri kadar objektif bakabilmişimdir.
Ertem Şener için herhangi birşey konuşmak istemiyorum.
En baba Kazım...
not:Koreo fotolarını daha yeni görebildim. Don't give up the fight demiş Ck ve Unifeb. Sahadakilerle tam bir tezat...
baba'dan
Can YÜCEL
24 Kasım 2008 Pazartesi
Tatangalar
23 Kasım 2008 Pazar
Hakem Faciası
1-1!
Maçla ilgili çok şey var. Volkan yazar nasılsa ama artık yeter...
Adam gibi hakem gönderin şu Burgaz'a!
Yoksa bugün yaşanan olaylar daha başlangıç olur!
Hafta sonudur Trakya zaten sarhoştur!
Varsın hep böyle olsun. Kardeşlerimle olsun.
Seviyorum lan hepinizi.(Amerikalı ve sürgündeki prens, sizi de çok özledim ve seviyorum.)
22 Kasım 2008 Cumartesi
Trak orda bırak...
20:30u beklerken tierradan geldi kötü haber.Lokal kapali diye. Bizde nostalji yapıp Arkadaşa geçtik.İlk arpa suyundan sonra Sezin ablamız sayesinde kapağı Trak pub a attık.
Sağolsun ablamız sayesinde kuytu köşe(çok da güzel bence) bir masaya geçip kaldığımız yerden devam ettik.
Buarada önemli bir not Arkadaş Birahanesi Türkiye'de en çok Tuborg satan mekanmış.(Yakışır)
Çalan şarkılar ve sürekli artan promil seviyesi ile comche başkanla derinlere daldık.(Aslında ben derinlerdeyim, beni çıkarmaya uğraşıyorlar.)
Gecenin sonunda comche ve Sezin ablamızı uğurladıktan sonra soluğu tepede alma planları yapmıştık.Ama shell'de Kemal amcayla karşılaşınca muhabbetler başka konular üzerine yoğunlaştı.
Ama tepeye çıkmadan eve girilmezdi. Birer tanede tepede Burgaz'a,kendimize içtik.(senden nefret ediyorum küpe fm.)
İçiyoruz da içiyoruz bu aralar...
20 Kasım 2008 Perşembe
Son Şans
Laf Ola Beri Gele...
"TARİH DEĞİŞİKLİĞİ İSTEDİĞİMİZ KABUL EDİLMEDİ"
Sezgin, Ankaraspor maçının tarihinde değişiklik yapılması isteklerinin reddedildiğini açıkladı.
Milli takımlarda bu hafta 7 oyuncularının görev yaptığını dile getiren Sezgin, şöyle devam etti:
"Bu hafta Kewell'in Bahreyn, Meira'nın da Brezilya'da olması nedeniyle cumartesi günkü maçın pazartesi gününe alınmasını talep ettik. Federasyon'un tüm üyeleri Avusturya'da olduğu için telefonla görüştük ve talebimiz reddedildi. Bir gerekçe olmadan bu talebimizin reddedilmesini manidar gördük. Milli takıma her takım gibi oyuncu gönderdik. Milli takıma bu kadar oyuncu vermiş bir takımın talebi reddedilmemeliydi. Ankaraspor da maçın ertelenmesine karşı çıkmazdı sanırım. Bu kararı doğru bulmuyorum. Eğer biz milli takımlara bu kadar oyuncu veriyorsak ve her 3 günde bir maç oynuyorsak, Futbol Federasyonu'nun, futbolcu sağlığını düşünerek mantıklı bir şekilde dinlenme olanağı vermesi gerekir. Bu, asli görevlerinden biridir. Federasyonun bu konudaki gerekçesini anlayamadık."
Be hey profesyonel insan evladı, daha geçen sene Konya'da pazartesi maç oynayıp Leverkusen'e gittik diye ortalığı birbirine katmadık mı?
Yoksa perşembe Uefa Kupası maçının olduğunu mu bilmiyorsun?
Git nolur git!!!
Hep anılsın diye....
Rabb'imin yazdığı kaderin bir cilvesi.
Cilve demişler ya; ölenle ölünmez,
Ama ölenle yaşanır arkadaş,
Sanki hiç gitmemişçesine ...
Kendi gitse bile, adi hep anılsın diye ...
Başı sağolsun herkesin....
19 Kasım 2008 Çarşamba
Kalbim Ege'de Kaldı.
İzmir'de dün sadece acı vardı, omuzomuza olan binler vardı.
Karşıyaka'da Özgür için, Balçova'da Anıl'ımız için.
Kara haberi alınca ve bu haber vize zamanına denk gelince kara kara düşündük ne yapabiliriz diye.Kardeşimize son görevimizi yerine getirmek bizim için herşeyden önce geldi.
Kütahya'da ilk defa hastanedeki doktorlardan güleryüz gördüm ve raporlarımızı alıp, kardeşimize doğru yola çıktık.
Gerisinde,İzmir'de çok şey yaşandı... Dedim ya iki yakada birden acı vardı dün.
Kardeşimizi,canımızı,Anıl'ımızı Balçova'nın tepelerinde bırakıp geri geldik.;
Ama kalp orada kaldı...
Yüzüklerin Efendisi filminde kral Theoden'in ettiği bir laf vardı;
''Babalar çocuklarını gömmemeli.'' diye.
Hele dedeler torunlarını hiç gömmemeli...
Bir daha yolumuzun İzmir'e ne zaman düşeceği belli olmaz ama artık İzmir'e gittiğim zaman ilk işim Anıl'ıma gitmek ve ailesini ziyaret olacak.
Anıl'ım...
Kardeşlerin sen hiç unutmayacak.
Huzur içinde uyu Koca Adam!...
Futbol=Hayat
17 Kasım 2008 Pazartesi
Issız Adam #2
16 Kasım 2008 Pazar
Ev Yapımı Mojito
Ömrü hayatımda bir kere mojito içmişim o da barmen bir arkadaşımın bize beleş içki içirdiği günlerde... Yıllar önce... Yaparken izlemiştim kendisini. Artık aklımda ne kaldıysa ve de bir yerlerden tarifini okuyup daldım mutfağa...
Taze nane yaprakları,esmer şeker ve limon suyu (nereden bulayım limeyi ben) bardakta tokmak yardımıyla ezilir. İçine göz kararı (bana göre Trakya işi) Bacardi ve kırık buz eklenir (bolcana olsun)! İçine birkaç limon dilimi eklenir ve üstüne soda eklenir. Bir de pipet yardımıyla karıştırılır. Afiyetle içilir...
İstanbul soğumuş, üstüne biz içimizi de soğutuyoruz. Şimdi Küba'da olmak vardı anasını satayım...
Önemli Not: Bizim mojito resimdekine tam benzemese de, evdekilerden geçer not aldım.
Klasik Parçalı Forma ve Beyaz Şort
Issız Adam
Giden olamamanın ne demek olduğunu Ada ile tekrar gördüm ben bugün.
''Sen ordaydın ve benimle birgün tanışacağını bilmiyordun.''
Gidipte mutlu olmamanın ne demek olduğunu Adam'da gördüm. Issız Adam'da gördüm..
Hiç kimseyi takmadım. Hiç kimseyi. Bıraktım kendimi. Ada'ya ve Adam'a ağladım.
Gözümden süzülen her damlada neden aşık olduğumu hatırladım. Kendimden kaçabilmeyi çok isterdim ama ben ne o Adam'ım, daha çok Ada'yım...
''Karların üstünde donmak üzeresin, uyku tatlı geliyor şimdi ama aslında öldüğünün farkında değilsin...''
Issız Ada'm...
Sen dizime yattın, ben bir hikaye anlattım ve sen büyüdün.
13 Kasım 2008 Perşembe
12 Kasım 2008 Çarşamba
Bond Kızları
A View to a Kill
Tanya Roberts Grace Jones Fiona Fullerton Mary Stavin Alison Doody (en genç Bond kızı) Papillon Soo Soo
Noluyor Orda
3 haftada 3 yenilgi... Noluyor orada? Birileri izah etse de biz de aydınlanasak! Yoksa bu işin sonu karanlık... İlk yarı fırtına gibi esen takım 2.yarı bu kadar nasıl kötü oynayabilir? Liderlikten 4.lüğe inebilir?
Açıklayın bize bu karanlığı!..
11 Kasım 2008 Salı
Quantum of Solace
10 Kasım 2008 Pazartesi
Eskidendi Çok Eskiden
9 Kasım 2008 Pazar
Yola dair...
Sabahın körü yollara düşeceğim...
İlk hedef karşı yakada takımıma son ses, son nefes destek vermek...
Sonrası mı?
Kütahya...
Hayatta hiç ama hiç özlemeyeceğim yerler olacağına inanmazdım.(Şu aralar çok fazla.) Ama Kütahya... Her gidişimde,her yola çıkışımda kendimle savaştığım şehir, nefes alamadığım şehir.
Trakya'yı 10günlüğüne dahi olsa Kütahya için terketmek çok koyuyor adama...
Daha şimdiden başladı sıkıntılar,dertler...
O yollarda olmayı düşünmek bile... Karnıma ağrılar saplanıyor...
Ne yapalım. Geliyorum ulan Kütahya...
Akıllı ol çünkü bende hiç kalmadı!
7 Kasım 2008 Cuma
Sadece sana yakışırdı...
Emre Aydın Mtv-Europe ödüllerinde en sevilen Avrupalı Şarkıcı seçildi...
karla karışık yağar hüzün
üstüm başım hep uzun kollu
benden iyi bilirsin
anlatmama lüzum var mı ?
gözlerim senden sonra
hep parçalı bulutlu
sen de baksan görürsün
bakmaya yüzün var mı ?
mutlu muyduk ki ? sade nefes aldık
bıktım artık uzatma, yaslan bana ağla
kal yanımda böyle sonbahar gelince
soysuzlar içinde kalma yalnızlığım
bak yenildik işte
zamanı gelince kalkarız belki de
dayan yalnızlığım
uzun yola gitmeden
iki koltuk ayırttım
seninkisi cam kenarı
sormana lüzum var mı ?
farkı yok ki geçmişten
ilk kez görmüş değilsin
hiç kuraya girmeden
hep kısa çöpü çekmişsin
mutlu muyduk ki ? sade nefes aldık
bıktım artık uzatma, yaslan bana ağla
kal yanımda böyle sonbahar gelince
soysuzlar içinde kalma yalnızlığım
bak yenildik işte
zamanı gelince kalkarız belki de
dayan yalnızlığım
Herkese göre değişir ama Emre Aydın deyince benim aklıma bu şarkı geliyor...
Sen Yorumcu isen
Burgaz'da Lokal Akşamlar
Maç için lokale ulaştığımda kendilerini formunda buldum.(Bu çocuğa sigarayı bırakmak yaradı.)Espriler ve arpa suları gırla gidiyordu. Maça kadar Akıllı tv. ve kuzenlerle yapılan muhabbetlerle saati 21:30 yaptık. Bangır bangır müzikten sonra kulağıma arkadan arkadan gelen Ömer Üründül melodileri çokta koymadı. Hele sahada bulunan beyaz formalılar o kadar güzel oynayınca, arpa suyu da aktı gitti zamanda... Sahada hoşuma giden Galatasarayla beraber sahadaki sarı kırmızı futbol topuydu.(topu gördüğüm anda bu maç bizim dedim.) Devre arası oynanan sigara kutusu yan gelirse,dik gelirse oyunu eğlenceliydi. Gecenin sonunu getiren Karan kaptana sevgilerimizle...Biz geceyi tepede bitirdik... Ama siz...
Pazara Kadıköydeeee....
Eusebio'nun önünde bu takımı yenmek bence çok anlamlıydı!
Avrupa'da Başka?
6 Kasım 2008 Perşembe
Siz Bu Değildiniz
Olmuyor ama böyle...
Silkinin kendinize gelin!
Stad dışı olaylar varmış ama bu mu yani?
Tierra: Takım otobüsünde cam kalmamış! Delikanlı çocuklar bu Küçükköylüler maşallah...
5 Kasım 2008 Çarşamba
En Yakışıklı Hislerimle
Sonra bir zamanlar şehirlerarası otobüs yolculuğunda (Yılmaz Erdoğanlaşmaya gerek yok. Alt tarafı otobandan yağ gibi kayan bir otobüsün içinde, 2 saatlik yolculuk…) “güzellik işe yaramıyorsa bir hiçtir” gibisinden bir laf okumuştum. Kim etmiş bu kelamı hatırlamıyorum. İki tahminim var gerçi: Biri Şekspir öteki Nietzsche… Biri tiyatronun asil çocuğu,öteki Zerdüşt’ün buyuran çocuğu… Nasıl bir bağ kurduysam aralarında artık! Neyse dağılmayalım. Okuduğum lafa gelelim… Kendimi fazla beğendiğim zamanlarda okumuştum bu lafı. (Yanlış anlaşılmasın fiziksel olarak, yoksa ruhsal olarak yerlerde sürünüyorum!) Hatta birilerine de mesaj atmıştım, “bak böyle bir laf var” diye, gelen cevapla dumur olmuştum: “Ee, ne yapayım şimdi!” Hakkaten ne yapacaktı o zaman! Boş işler ve ben oyununu oynamıştım, otobandan bir otobüsün içinde yağ gibi kayarken. Alacağın olsun Selocan, her yerde çekmek zorunda mısın?
Bu akşam da Taksim’den dönerken yanıma bir kız oturdu etine dolgun birisiydi! Aklıma bu sabah okuduğum bir haber geldi. Şişman kadınlar daha iyi sevişirmiş… Yine beynelmilel bir araştırmaymış… Yahu ne var bunda dedim! Biz Türk erkekleri yıllar önce işi çözmüşüz zaten. Boşuna mı balık etli hatun hastasıyız?
Son olarak yeni başkanımıza başarılar demek istiyorum! Hani M.L.King’in bir hayali vardı ya, bu Barrak’ın şirketleşmiş Amerikan başkanlığı oldu… Şanslı pezevenkmiş! Sen işini bilirsin başkanım. Çok yaşa başkanım. Dualarımız sizinle. Ne de olsa din kardeşiyiz! Ehe ehe ehe… BİTTİ.
Bu Dünyada Herkes Hoca...
İsviçre Süper Ligi takımlarından FC Sion'un başkanı Christian Constantin(ki aynı zamanda kulübün sahibidirde.) Almanların efsane topçularından Uli Stielike'nin sözleşmesine son verip, takımın başına kendisini getirdi. Başkan herhangi bir lisansı bulunmamasına rağmen takımıyla beraber ilk antremanına da çıktı. Kendisi ilk yarı sonuna kadar takımı çalıştıracağını açıkladı.
Tamam bizdekiler daha bu kadar abartmadı ama bu hikaye bize çok tanıdık değil mi?
4 Kasım 2008 Salı
Trakya Futbolu
Trakya futbolu, geçmişin sararmış yaprakları gibidir... Futbolun en batısında yer alır ama batıya özgü ne kadar doğru (bir diğer bakış açısına göre yanlış) varsa futbol deyince işler değişir ve bir sürü yanlışı kontralar! Üç başlıkta ele almak gerek bu yanlışları... Bu başlıklar sırasıyla; yöneticiler(idareciler),antrenörler(topçu eskileri) ve halk(taraftar)...
1-Yöneticiler(İdareciler):Trakya'da yöneticilik nerden bakarsanız bakın vitrine çıkma işidir. Profesyonel bir takımda yönetici iseniz ilçenin ya da beldenin yeni palazlanmaya başlayan küçük burjuvalarından birisinizdir. Çünkü futbol dışında her hafta kitlelerin önüne çıkacağınız fazla mecra yoktur! ("particilik" de olur ancak seçimler genellikle 4 yılda bir yapılır ve dolayısıyla sahnede fazla görünemezsiniz) Yöneticinin işi sahne önü şova dönüşür bu yüzden. İlk falsoları da vizyonlarının ya olmaması ya da çok dar olmasıdır. (Ki vizyonu olan biri ilk kongrede alaşağı edilecektir) Vizyon kelimesinden ne anladıkları da meçhuldür. Şehrin mülki amirlerine yapılan ziyaretleri, kulübün vizyonu olduğunu sananlar vardır içlerinde! Oysa yapmaları gereken tek şey kulübü idare etmektir. Onun dışında her işe bakarlar. İkinci falsoları altyapıya önem vermemeleri. Takımın altyapısına önem vermedikleri gibi bölgede tarama yapacak adamları da görevlendirmezler. Bu işe talip olanlar varsa da göreve getirilir ancak onlar da ilk fırsatta alaşağı edilir! Günlük kaygılarla hareket eden bu yönetici modelini, Trakya'nın hemen her köşesinde görebilirsiniz! Kısır döngü gibidir idarecilik, çok iş yapıyor gibi görülür aslında hiçbir şey yapılmaz ve her sezon sonu mutlaka olağanüstü kongreye gidilir.
2-Antrenörler(Topçu Eskileri):Trakya'da antrenörler kendilerini geliştirmezler. Çoğu topçu eskisidir ve antremanları klasiktir. Önce düz koşu ,ardından açma-germe hareketleri ve çift kale maç... Kendi dönemlerinde bildikleri şeyler 20 sene önce kalmıştır ancak bu açıklarını süper ligde maç izleyerek kapatacaklarını sanırlar. Çoğunun elinde bırakın spor için yazılmış teorik kitaplar olmasını, roman bile göremezsiniz.Pedagojik eğitimleri yoktur! Amatör kulüplerde antrenör olduklarından bu işe de fazla kafa patlatmazlar zaten. Sigara dumanından is kokan kahvelerde veya birahanelerde, gece yarısına kadar kağıt veya okey oynarlar! Topçu eskileri bir nevi kuralları yazılı olmayan cemiyetler gibidir. Akademik eğitim almış ve bu işin kitabını bilen gençleri aralarına pek almazlar. (Zaten spora çok da önem verilmeyen bir ülkede spor akademisinden mezun olup işşizlikten kırılan bu gençlere bir süre sonra atalet duygusu gelir yerleşir. Onları da bir köşe başında elde bira içerken görürsünüz!)
3-Halk (Taraftar):Trakya insanı çok rahattır. (Bu rahatlığın ne olduğu tam olarak tahlil edilmese de; ekonomik rahatlık, bir dalı ekseniz seneye yeşertecek bereketli topraklar olduğu düşünülür çoğu zaman.) Bana göre yüksek okur-yazarlığı da, sosyal demokratlığı da bu rahatlıktan kaynaklanmaktadır. Futbola da bu rahatlık penceresinden bakarsak futbolun aslında Trakya'da bölgesel olarak çok da önemsenmediği sonucu ortaya çıkar. Maça gidip iyi futbol seyretmek ilk amaç olsa da, maçın gidişatına göre küfür ederek -ama ne küfürler- rahatlama amacına her an dönüşebilir. Takım kötü gidiyorsa tribünler boştur! Bir şehir ve takım bilinci yoktur yani. Trakya'da baskılanmış gruplardan ya da varoşlardan çok yetenekli çocuklar çıksa da, onları yönlendirecek bir büyükleri olmadığından bir süre sonra kaybolur giderler!
Bu yanlışlara bir de sorunlar eklenince Trakya futbolu içler acısı hale dönüşmüştür. Trakya'da bir şehir takımının gelir gider dengesi bir türlü dikiş tutmaz. Kabaca bir takımın geliri: Bilet+iddia payı+yayın hakları (az da olsa)+reklam gelirleri+otopark(ve kira gelirleri)+yerel yönetimin yardımları+toplanan bağışlardır. Bu saydıklarım profesyonel bir takım için geçerlidir. Amatör bir takım ise yetiştirme payı ve bağışlar dışında diğer gelir kalemleri kafadan silinir. Bu durumda ekonomik bakımdan yerlerde sürünen bir takımın, başarılı olması anca mucizelere kalır! (Üst liglere futbolcu satarak gelir elde edilmesinden bahsedemiyoruz çünkü profesyonel ligden ne kadar uzaksanız, bu gelir kalemi ortadan kalkar!)
Çoğu Trakya takımına yerel yönetimlerin yardım etmesi beklenir ve çoğu belediye de bu yardımı bütçeleri ölçüsünde yapar ancak bu yardımların bana göre günü kurtarmaya gitmesi sorunu daha da büyütmekten başka bir işe yaramaz! Vizyonsuz yöneticiler işte burda işin içine girerler. Onlara göre o sırada topçunun maaşı ödenmelidir. Oysa Trakya ,ne acı ki, tesis yoksunu bir bölgedir. Hemen hemen her şehirde GSGM bağlı bir şehir stadı bulunur (ki çoğu kulüp stad kiralarını dahi ödeyememektedir) onun dışında, bırakın antreman tesisini ikinci bir çim saha bulmak bile imkansızdır. Takımlar her hafta bir köy sahasından öbürüne sürüklenir durur. Vizyonu olan yönetici olsa alınan yardımı tesis yapımına harcasa ileri için çok sağlam adımlar atılacaktır. Tesisi olan, gelişmiş bir altyapısı olan hangi futbolcu ya futbolcu adayı, bu güzel ve rahat şehirlerde yaşamak istemez ki...
Trakya bölgesinde gelişmiş sanayi ilçeleri mevcuttur ve çoğu bağlı oldukları illeri geçeli yıl olmuştur. Sırasıyla bu ilçeler; Çorlu,Lüleburgaz ve Çerkezköydür! Lüleburgazspor dışında (ve Trakya'nın bütününde) profesyonel başka bir takım yoktur! Paranın ve gücün döndüğü bu ilçelerde, takımlar amatör kümede mücadele etmektedir. (son yıllardaki adı ile Süper Amatör Ligi) İşin ironik yanı da budur ve bana göre yol yine vizyonsuz yöneticiye çıkar!
Bu kadar sorunun olduğu bir coğrafyada, futbol adına işlerin düzgün gitmesini beklemek de en hafif tabirle saflık olur! Hani çözüm önerin neler derseniz, onları da şöyle sıralayabilirim: Yerel yönetimler ile kulüp yöneticilerinin ortaklaşa hareket ederek, spora yatırım yapmaları. Altyapıların iyileştirilmesi ve tesislerin yapılması ancak böyle olur. Zaten o kadar fabrikanın olduğu bir bölgede,sponsorluk anlaşmaları ile paranın bulunması hiç zor değildir.Ancak düzgün projeler yapılırsa... Ufak nüfuslu ilçelerde bile en az 10 amatör takımın yer aldığı bir bölgede, futbolcu taraması yapacak ve yetenekli gençleri altyapılara kazandıracak ekiplerin oluşturulması da başka bir çözüm yoludur bana göre! Hem de bu çözüm yolları öyle milyon ytl'ler istemez...Ve şu 3 büyüklerin futbol okulları iyidir hoşdur da, hani Trakya futboluna katkısı ne kadardır? Bu okulları şöyle Trakya'da 3 büyüklerin ve diğer süper lig takımlarının pilot takımları şekline dönüştürmek daha işlevsel olur bana kalırsa...
Başladığımız yere geri dönelim. Geçmişin sararmış yapraklarını çevirelim.Lüleburgazspor 3.ligde son şampiyonluğunu yaşadığı 1994-1995 sezonunda, oynadığı 14 takımlı 9. Grupta tam olarak 7 Trakya takımı vardı. Bunlar Tekirdağspor,Çerkezköy Belediye Spor,Babaeskispor,Keşanspor,Uzunköprüspor ve Malkaraspordur... Aynı yıl Edirnespor ve Çorluspor da 2.ligde mücadele etmektedir.Lüleburgazspor'un amatöre düştüğü sezon olan 2001-2002 sezonunda 19 takımlı 3.lig 5.grupta, 4 Trakya takımı kalmıştır. Ve bunlar da Edirnespor ve Çorluspor gibi 2.ligde uzun yıllar kalmış takımlar ile Tekirdağspor'dur! Ve sonraki yıllarda peşpeşe yapraklar dökülür. Lüleburgazspor'un tekrar 3.lige döndüğü 2007-2008 sezonunda artık Trakya'da profesyonel takım kalmamıştır ve şu anda tek takım olarak yoluna devam etmektedir.Son olarak "Lüleburgaz Mucizesi " ni ortaya çıkaran ekip ve futbolcuların çoğu Lüleburgaz ve çevresindendir. Yani bu topraklarda doğru zamanlarda doğru işler yapan insanlar da çıkmıştır.Yaşım yetmiyor o günleri anlatmaya, kim bilir ne hikayeler vardır ama o hikayeleri anlatacak adamları bulmak sorundur. Hele şimdi çoğu 50'li yaşlarını sürerken...
Şakayla bitirelim bu postu:Zinedin Zidane'nın bile 5 dakika olsa da top teptiği bu topraklarda,neden 10 yıl sonra süper ligde bir takımı olmasın? Şaka mı yaptım ben şimdi, ya da çok şey mi istedim?
Her sevmek, hem de nasıl beklemektir!..
Hincal Uluc
Ümit Yaşar'ın Ayrılanlar İçin'ini Timur Selçuk ezberletmişti hepimize.. Meğer bir de "Bekleyenler İçin'i" varmış, bu birbirinden güzel aşk şiirleri yazan ustanın..
Bugünün gençlerine üzülüyorum, birbirlerinin kulağına aşk şiirleri fısıldamıyor, Ümit Yaşar'ı tanımıyorlar. Özdemir Asaf'tan haberleri olmadığı için, "Bir kelimeye bin anlam" yükleyip birbirlerine seslenemiyorlar.. "Üçüncü Şahsın Şiiri"ni yazan Atilla İlhan onlar için Cumhuriyet'in politik yazarı..
Daha eskilere, Necip Fazıl'lara falan gitmiyorum, mesela Beklemek üzerine o muhteşem satırları yazan.. "Ne hasta beklerdi sabahı/ Ve ne genç ölüyü mezar/ Ne de şeytan bir günahı/ Seni beklediğim kadar" diyen Necip Fazıl'ı..
Geçen hafta Yalın'ın "Bir Tanem"ini yazmıştım.. "Bir Tanem" nedir onu anlatarak.. Meğer ne çok insanın içindeymiş, bu iki minik sözcük.. Telefonlar.. Fakslar.. Emailler.. Hiç aklımdan geçmeyen kişiler "Kestim sakladım" diye telefon ettiler..
İnsanın "Bir Tanem" diyeceği birinin olması harika bir şey.. Onu anlatırken, bir iki satır da, Bir Tane'yi beklemeyi anlatmıştım.. Mazoşist bir coşku ile beklemeyi..
Bekleme acısını tatmanın güzelliğini yazmıştım, araya sıkıştırıp.. Oysa üzerine romanlar yazacak kadar uzun konuydu..
Bir Tanem'den evin anahtarını geri istemiştim, bir defasında.. Bu eve bir daha gelme" anlamına değil tabii.. O belki de öyle anlamıştır bilmem..
Evin anahtarının onda olması nedir, bilen bilir..
Günün her saatinde, dakikasında, anında beklersiniz.. Anahtarı var ya.. Canı isterse gelebilir.. Ne zaman canı isterse..
24 saatin 24'ünde de beklemek.. Her gün beklemek.. Durmadan beklemek.. Can mı dayanır?..
Gelmez haspam..
Anahtarı geri alınca işkence bitti sanırsınız.. Öyle ya, artık her an beklemek yok.. Geleceği zamanı bildirir, telefon edip, siz de sadece o anı beklersiniz biter gider.. Keşke o kadar kolay olsaydı.. Bu defa bir başka bekleyiş başlar.. Bu defa telefonun zilinin çalmasını beklersiniz.. Çalan her zilde onun sesini beklersiniz.. Dahası sürpriz yapmasını, ışığı görüp aniden kapıyı çalmasını beklersiniz.. Çalan her kapı zilinde onu beklersiniz..
Çünkü aslında sevmek, hem de nasıl beklemektir..
Bir dost "Beklemeyi yazmışsın, ama senin yazdıklarını yıllar önce hem de nasıl anlatan Ümit Yaşar'ın dizelerinden haberin yok, belli dedi..
Yoktu gerçekten.. Ben ki, Ümit Yaşar'ı ezber bildiğimi sanırdım..
"Yolla" dedim..
Yolladı..
Bu dizeleri satır satır okuyun.. Her satırı on kez okuyup, yüz kez düşünün.. Hiç böyle beklediniz mi?.
Hiç böyle beklendiğinizi düşündünüz mü?..
Hey koca Ümit Yaşar.. İşte Bekleyenler İçin!..
Bir ayak sesi duymayayım
Kapıya koşuyorum
Gelen sen misin diye
Bir sarı saç görmeyeyim
Yüreğim burkuluyor
Ağlamaklı oluyorum.
Her şey bana seni hatırlatıyor
Gökyüzüne baksam
Gözlerinin binlercesini görürüm
Bir rüzgar değse yüzüme
Ellerini düşünmeden edemem
Yaktığım bütün sigaraların dumanları sana benzer
Tadı senden gelir
Yediğim yemişlerin İçtiğim içkilerin
Ve içimdeki bu dayanılmaz sıkıntı
Bu emsalsiz hüzün
Seni beklediğim içindir.
Resmine bakamaz oldum
Uykulardan korkuyorum artık
Utanıyorum odamdaki bütün eşyalardan
Şu sedir hala gelip oturmanı bekliyor
Şu ayna karşısında güzelliğini seyretmeni
Şu kadeh dudaklarına değebilmek için duruyor masada.
Ve şu saat geldiğin anda
Durabilir sevincinden
Zaman çıldırabilir
Çünkü benim dünyamda
Ölümsüzlük, seni sevmek demektir.
Bir çocuk doğmayı bekler
Bir ağır hasta ölmeyi
Bitkiler yağmur ve güneşi bekler
Yalnız bir kadın sevilmeyi
Ve düşün ki bir adam
İçinde bütün bekleyenlerin korkusu ve ümidi
Seni bekler
Asılmayı bekleyen bir idam mahkumu gibi.
Sen gelinceye kadar
Pencerem kapalı duracak
Rüzgar gelmesin diye
Artık perdeleri açmayacağım
Gün ışığı girmesin diye
Sonra kahrolacağım
Bu karanlıkta, bu derin yalnızlıkta
Ve günlerce gecelerce haykıracağım
Nerdesin diye, nerdesin diye,
Bir gün bu kapıdan sen gireceksin
Biliyorum
Ergeç bu bekleyişin bir sonu gelecek
Yıllarca sonra
Öldüğüm gün bile gelsen
Bütün bu bekleyişlerimi ve öldüğümü unutup
Çocuklar gibi sevineceğim
Kalkıp sarılacağım ellerine
Uzun uzun ağlayacağım.
"Öldüğüm gün bile gelsen.."
Böyle bekleyiş olur mu?.. Olur dostlarım olur..
Öyle beklersen, kavuştuğunda öldüğünü bile unutursun gerçekten.. Öldüğünü de.. Öldüreni de..
Şiir güzel şey dostlarım.. Sevmek kadar güzel..
3 Kasım 2008 Pazartesi
Balık ve Salata Üstüne Futbol Kulübü
Son olarak Uğur Meleke'yi yazıları ile Milliyet'te göremiyoruz. Habertürk'ün -eli kulağında- gazetesine geçmiş diyorlar... Doğruysa ona da hayırlı olsun.
Daddy Cool
Massa
"Bir puanla kaçırdık. Nasıl kazanılacağını da, nasıl kaybedileceğini de biliyorum. Bu, hayatımın bir sayfasıydı. Şimdi bugünden çıkaracağımdan dersler olacak, fakat şu an çok duygusalım.Benim için çok duygusal bir gün. Herşeyi mükemmel yaptık fakat Lewis, Glock'u geçti, gerçekten çok duygu yüklüyüm, fakat yarış işte...''
Hani gönülleri şampiyonu denir ya Massa bunu hak etti.
2 Kasım 2008 Pazar
Yakışan Neydi? Unuttunuz mu?
Sonunda Comche'de Volkan saflarına katılıp Ulaş'tan ümidini kesti.Ki gene iyi bile dayandı kendisi.
Ama nolursa olsun Erçağ!!!
Şu bir nebze olsun galibiyeti haketmediğimiz haftada bize galibiyeti hediye edicekti.
Tabii altıpasa kestiği topları ıskalamayıp kaleye atmayı beceren olsa.
Neyse sağlık olsun.Belki kendilerini toparlar ama en yakın iki rakibinin puan kaybettiği hafta puan kaybetmek olmadı ya.
Lüleburgaz:0 F.Karagümrük:1
Ha bu arada sayın Vali'm yavşaklığı en üst düzeye taşıdık sayenizde var olun.
Siyami bey Üsküdar maçında 50lira istiyoruz kapalıyı.Kapatın toptan stadı Burgazlılara.Solmaz Doğan'ı da koyun kapı girişine.Geçen hafta Yalova maçı çok havalandırmış.Burnumuzun üstüne böyle çakıldık işte...
Tierra'nın kaçırdığı ilk maçı kaybettik.Kınıyoruz kendisini totemi bozduğu için.
Halloween Çoşkusu
Tamda sosyete halloween'i nerde kutlamis haberleri baslamisken, Amerika'dan bildiriyim istedim.....Kasabasindan sehrine inanilmaz bir kiyafet sov vardi, FBI ajani kiligina giren kizlardan, hemsire fantezilerine ne biliyim holiganindan film kahramanina cok cesitli insanlar gordum....bizim turklerde fena ayak uydurmadi aslinda, ben bile bir ara acaba diye dusundum yani kiyafet alsam mi diye ama ben bana yeterince degisik bir hareket yaparak ARMIN VAN BUUREN canli performansa gittim ve inanin trance muzik hastasi oldum....cok elestirdigim cok anlamsiz buldugum bir muzik turunun beni sahne sovlari dahil bu kadar etkileyicegini hic dusunmemistim...COLLATERAL filminin saygidan daha once PAUL OAKENFOLD a gitmistim ve eglenmistim ama dun gece niye OAKENFOLD dj listlerde 14 uncu ARMIN VAN BUUREN 1 inci cok daha iyi anladim....bu adam hindistandan japonyaya muthis bir turneye cikiyor acaba christina aguilera yi o sapsal programa cikaran yapimcilar neden ulkemize boyle bir adami davet etmezler yada bu sansi vermezler ilgili insanlara hic anlamayacagim....TIESTO defalarca getirildi, yani TIESTO suan 2 numara olsada birinciyken geldi, bu demekki bu kadar zor degil aslinda bu organizasyonlar fakat nedense insanlarin modasi biraz gecince ulkemize davet ediyoruz bu da benim canimi SIKIYOR...cunku artik ucuncu dunya ulkesi imajini kabullenmemiz lazim, eger adam zirvedeyse onu zirvedeyken davet etmek, gozden dusmesini beklememek lazim....herneyse alakasiz bir konuyla giris yaptim ama onumuzdeki donemde bu tur organizasyonlari gormek istiyorum, mesela bir MADONNA olmeden izlenilmeli hemde ISTANBUL'da....neden olmasin ki?.....bu arada ek bilgi dj listlere cok yeniyim ama son siralama 1)ARMIN VAN BUUREN (A state of trance diye yeni albumu cikti)
2)TIESTO
3) PAUL van DYK.....ki kendisi bence 1 numara olmali....umarim onuda 5 aralikta izlicem....
TRANCE deyip gecmeyin, bir garip dunyaymis:))