7 Aralık 2010 Salı

Zûlm ile abad olan sonunda berbad olur...


Copu ölümüne sallayan, kimyasal gazı böceğe sıkar gibi sıkan memur, sözüm sanadır.
İnsan dediğin düşünür. İtiraz etmeyen koyundur. Bugün iki ayağının üzerine dikilmişsen, düşünen ve itiraz edenlerin yüzü suyu hürmetinedir.
Sen bir yoksul çocuğusun. Hali vakti en yerinde olanınızın bile, size ‘vurun’ diyenlerin zibilliğindeki çöp kadardır varlığı. Varlığınız ancak onların zibilliğine armağan olabilecek kadardır.
Bunları unutma, aklının -varsa eğer- en sağlam yerine yaz!
Bu zulüm düzeni, bu bezirgân saltanatı, biraz da sana bunları düşündürtmemek üzerine kurulu.

Candan aziz evlat
“Bu da bir ananın, babanın evladı” demeden vurduğun gençlerin içinde senin kardeşlerin var. Herkese eşit eğitim hakkı istiyorlar. “Bunun bana ne zararı var?” diye bir an olsun düşünmez mi insan?!
Senin meslekteki büyüklerin, vaktinde aynı talepte bulunanlara aynı zulmü uyguladığı için, sen doktor değil de polis oldun. Bunu da aklının -kaldıysa eğer iğdiş edilmeyen bir yeri- aha işte oraya yaz!
Vurduğun gencin yaraları üç-beş güne kalmaz sağalır. İçeri attığınız sonsuza kadar orada kalmaz. Ama sen vurduğun her copla canından aziz bildiğin kendi evladının artık bir polis bile olamamasını sağlıyorsun, farkında mısın? Onların zibilliğine yeni çöpler yetiştirmek için mi bu kadar iştahın, öfken?
“Zulmün artsın ki zeval bulasın” lafını yoksul anana sor, ne dehşetli bir kökü olduğunu, nice zalimin sonunu rezil ettiğini sana kendi meşrebince anlatacaktır.

Kan bulaşığı silinmezmiş
Zulümleriyle efsane olmuş abilerin vardı. Vurdukları yerde kan biterdi.
Belki çoluk çocukları vardır, onların hatırına adlarını yazmayacağım.
Ellerindeki kanı kırk derenin suyu temizleyemedi. Ağlaya ağlaya kafasına sıkanları duyduk. Kan bulaşığı silinmezmiş, sonradan anladılar.
Kana bulaşan ellerle masum yavrular sevilemezmiş, geç öğrendiler. Bir sevgiliye dokunulamazmış, bilemediler.

İş bitince...
İşleri bittiğinde bir kerhane çaputu gibi fırlatılıp atıldılar.
Ve ancak o çaput kadar insanlığın hafızasına yazıldılar.
Bunları, sütünü emdiğin fukara ananın hatırına, hâlâ insanca çarpan bir yüreğin varsa eğer, oraya yaz.
Yaz yaz da nereye kadar?
En iyisi yazmayı bırak, oku, düşün, itiraz et!
Bu toz duman dağıldığında kendi çirkinliğinle baş başa kalma.
Her gecenin bir sabahı, her zulmün bir sonu vardır.
Vurduğun gençlerin adaleti, sana bu emri verenlerin aklına ve kalbine sığmaz.

Kendi geleceğin
Yoksul, yoksulu kokusundan tanır. Onlara sığın, seni hayatında hiç görmediğin bir insanlıkla kucaklayacaklardır.
Bu gençlerin düşlediği dünya gerçekleştiği gün, onlar oturup, “Bu insanlar bundan da iyisine layık” diyerek yeni düşler kuracaklar, emin ol...
Kendi geleceğini de karartma.
Vurduğun kendi çocuğunun geleceği ve onurudur.
Bu sözüm de sana bu emri verenlere...
Bundan sonra vuramayacaksınız! Kendi bedenimizi de onların yanına koyacağız. İki birden büyüktür. Kuzuyu kurda boğdurtmayacağız!

Sıtkı Süreyya Önder
07/12/2010- Radikal

Hiç yorum yok: