31 Aralık 2010 Cuma

Mutlu Yıllar

Güzel bir yıl olsun artık!

23 Aralık 2010 Perşembe

Gençler Deplase Olunuz...

Bir nokta açık, deplasman aralarındaki şiddet dozu yüksek. Çünkü Türkiye'de deplasman böyle bir şey. Ama onca yoldan kazasız belâsız dönmemiz de tesadüf değil. Sonuçta, siz belanın üstüne üstüne gitmedikçe çoğu zaman şiddetin etkilerinden sıyrılabilirsiniz. tavsiyelerde bulunmayı pek sevmem ama yine de diyorum ki: gençler, deplase olunuz!

Özellikle gençlere söylüyorum çünkü bir yaştan sonra deplasman yorgunluğu bünyeyi sallayabiliyor. Dahası, yol arkadaşı bulmakta güçlükler ortaya çıkıyor ki, deplasman da tek başına çekilecek iş değil... Evet, deplase olunuz. Takım sevgisini rasyonel biçimde açıklamanız gerekmez ve takımınızı gerçekten seviyorsanız, deplasmanın meşakkatlerine değer. Şehrinizden yüzlerce kilometre ötede, takımınızın arkasında bir ses olursunuz, az şey mi? Doğru, futbol seyir sporu olarak çok güzel, seyircilik bir zevk. Ama "taraftar" olmak, seyirciliği de kapsayan ve bunun ötesine geçen bir şey. "Tribünde" olmak değil "tribünden" olmak, söylendiği gibi sürüye katılmak değil paylaşmak, belki zaman zaman kendini kaybetmek ama zaman zaman da kendini bulmak, yalnızca takımın en parlak günlerinde sokakları korna sesleriyle inletmek değil iyi günde kötü günde birlikte yürümek...

Elbette taraflarlar çeşit çeşit. Herkes maçlara bu ruhla böyle niyetlerle gelmiyor. Ama bu ruhla, bu niyetle gelenleri de kimse engellemiyor. Yani yine diyorum ki, deplase olun, taraftar olun, "tribünden" olun. Zaten, bence, seyirci değil taraftar olduğunuz zaman, tribün sosyalizme benzer. tribünle de sosyalizmle de bir kere buluştuktan sonra hiç ayrılmamak en iyisidir. Ama ayrılsanız bile, birlikte geçirdiğiniz zamandan miras, tanımı zor bir şeyi hep taşırsınız. O güzel bir şeydir. üstelik biz, "gitmeyin" sesleri arasında yollara düştüğümüz her haftasonunda yaşadıklarımızı ayrıntılarıyla hatırlıyoruz, hatırladıkça eğleniyoruz. Bize "gitmeyin" diyenler neler yaptılar acaba o haftasonlannda, aynı yükseklikte bir hatırlama ve eğlenme oranı tutturabiliyorlar mı? *


Pazar 13.30

Çetin Emeç Stadyumu


*Can Kozanoğlu-Futbol ve Kültürü(Tanıl Bora)

19 Aralık 2010 Pazar

Sadece 3 Puan Değil!

Bu maçın anlamı 3puandan daha fazlasıydı. Çünkü herkesin 3 puanı cebe koyduğu bir Malatya karşısında puan kaybı telafi edilemez olurdu.

O çamurda mücadele eden bütün takıma galibiyet için teşekkürler.

Unutmadan! Burası Trakya, burası Lüleburgaz! Nolur vazgeçin kolbastıdan. Biz de sizinle beraber yaşayalım galibiyet sevincini!

13 Aralık 2010 Pazartesi

Ali Sami YEN'i Anlamak...


Fakirliğin kol gezdiği 1940'lı yıllarda G.Saray'da A 4 sınıfında okuyan öğrenciler olarak stat için elimizde avucumuzda ne varsa verdik. Sonra futbolcu olarak unutulmaz başarılar yaşadım. Bir tarih kapandı ama anılar hep gözümün önünde.
Ali Sami Yen Stadı'nın bende çok büyük hatıraları var. G.Saray Lisesi'nin Ortaköy'deki ilk kısmında okurken, G.Saray Kulübü'nden bir talep geldi. 'Stat yapacağız' dediler ve 'Sizlerden maddi destek istiyoruz' diye de ricada bulundular. Her sınıfa gittiler ve G.Saray'ın böyle bir stada temel harcı olarak bizlerin vereceği katkıyı büyük bir yüreklilikle istediler. Hepimiz coşmuştuk.
Makbuzlar, 5 ve 10 kuruşluktu. Bu söylediğim aşağı yukarı 1940'larda olan bir olaydır. Paranın özellikle talebelerin cebinde çok az bulunduğu bir zamandır. Ama biz gidip de verilen haftalıklarımızı herhangi bir yerde sarf etmektense hatta makbuzsuz, karşılıksız kulübün bu girişimine faydalı olmak dileğiyle cebimizde ne varsa verdik.
ARTIK G.SARAY'IN DEĞİL
Yıllar da geçse diyorduk ki 'hatırlanacağız...' İşte bak bugün hatırlanıyoruz.
4-A sınıfındaki arkadaşlarımın çoğu rahmetli oldu ama benim gibi hala yaşayanlar var ve G.Saray'ın yaptırdığı bu stada hep beraber para verdik diye o günkü mutluluğumuz halen devam ediyor. Bazen buluşuyor, yıllar öncesini hatırlıyoruz. Ne güzeldi o günler. Ama şimdi stat G.Saray'ın değil.
G.Saray Lisesi'nin ilk kısmını bitirdikten sonra Beyoğlu'ndaki Lise'ye geçtik. Zaman öyle çabuktu ki, birden bire kendimi lise kısmında buldum. Lise takımında santrfor oynuyordum. G.Saray'ın A takımında ise kaleciydim. O zamanki lig maçları Ali Sami Yen'de oynanmaya başladı. Zira bizlerin zamanında tribünleri olmayan ama sonradan tribünleri yapılan bu statla G.Saray övünüyordu. Deniz tarafına tribün yapmıştı kulüp. Harcadığı para da 200 TL'ydi. Ama o zamanlar bu para büyük paraydı doğrusu. Antrenmanlara gelirken tabii ki tramvaylara biniyorduk. O zamanlar Şişli deposunda iniyorduk. Zira daha ileriye ray yoktu. Ve Bülent ağabey önde, gençler arkada, Mecidiyeköy'deki stada doğru yürüyorduk. Baraka gibi soyunma odamız vardı. Topraktı saha. O zamanlar çim sahada oynamak harcımız değildi...
PIRLANTAYA KARŞI TENEKE
Her antrenmandan sonra iki kolumda ve dizimde olan kanamaları masörümüz Baba Yorgo temizler tekrardan bizi maça hazırlardı. Günler su gibi geçti. G.Saray kalesinde oynamanın yanı sıra kaptan da oldum.
Sene başında saha çimlenirdi sonra o çimenler gider yerini toprağa bırakırdı. En önemlisi o zamanki başkanımız Suphi Batur, bize Ali Sami Yen'i anlatırdı. G.Saray'ın nasıl kurulduğunu izah ederken ağlar, bizi de ağlatırdı. Bu bir üzüntü ağlaması değildi, doğrusu G.Saray kurucusu Ali Sami Yen'in G.Saray'da yaptığı iyi şeylerden dolayı kendisine gösterdiğimiz sevgi ve saygıdandı.
Ali Sami Yen'in gözleri şimdi yaşlı. Nedeni G.Saray onu terk etti. Pırlanta yüzüğü bir teneke yüzüğe tercih ettik. G.Saray'ın yeni stadı var deniyor.
İnanın içimden gidip bakmak bile gelmiyor. Ali Sami Yen'de galibiyetler, zaferler kazandık. Şampiyonluk kupaları aldık. Yenilmedik mi tabii ki yenildik ama bu yenilgiler bizi hiçbir zaman yıldırmadı. Sonunda arzuladığımız yere ulaştık. İşte o Ali Sami Yen'in gözleri yaşlı demiştim.
ALİ SAMİ YEN AĞLIYOR
Dikkat ederseniz G.Saray oradaki son lig maçını kaybederken Ali Sami Yen'in kemikleri sızladı. Sulu kar şeklinde yağan yağmur, sanki Ali Sami Yen'in gözünden inen yaşlar gibiydi.
Herhalde aradan bir gün geçmesine rağmen kurucu başkanım Ali Sami Yen hala ağlıyordur. Ne diyeceksiniz, G.Saray son maçında bu formaya yakışmayacak şekilde yenildi ve herkesi üzüntüye itti. Şimdi herkes düşünüyor; G.Saray nereye gidiyor diyorlar.
Bunun cevabını kim verebilir?

Turgay Şeren

12 Aralık 2010 Pazar

afili parçalar (madde 33: karanlıkta nüfus sayımı)

33. karanlıkta nüfus sayımı

Babamın öldüğü gün birine âşık olmuştum. Bazen böyle olur, her şey üst üste gelir. Metrodaydım, boş yerler vardı ama en köşede ayakta duruyordum. Onu düşünüyordum, romantik şeyler değil, bir buluşma ayarlayabilmek gibi pratik şeyler ve kaç istasyon sonra inmem gerektiğini de düşünüyordum diğer yandan. Yirmi bir yaşındaydım o zaman, ama çarklar hep döner, her yaşta döner. Büyük bir kentteysen bir sürü gereksiz şey bilmen lazım yoksa kendini salak gibi hissedersin. Sonuçta inmem gereken istasyonda indim. Eve gittim. Herkesin yüzünde aynı ifade. Ölüm haberi vermek zorunda kalanların yaşamaktan duydukları tatlı utanç. Bunlar çehrelere asılı açık kanıtlardır. İlk insanlardan bu yana incele incele bu hale gelmişlerdir. Bir gün öyle bir dil gelişecek ki tek laf etmeye gerek kalmayacak. Herkesin yüzünden anlaşılacak ne demek istediği. Neden diye sordum, ölüm sebebi yani. Söylediler. Gerçek yaşama sevincini görmek istiyorsanız mezarlıklara gidin, orada gezen insanların yüzlerine bakın.

İhtiyar gassali hatırlıyorum babamı yıkadığı mermerin önünde. Beyaz sakallıydı. Ama rüyalara giren aksakallı dedeler gibi değil, Hemingway gibi. İşini seviyordu ve çok konuşuyordu. Bu tarz işleri yapan adamların fazla konuşmaması gerekir. Ama o bunu takmıyordu. Bir sürü şey sordu. Cevap vermedim. Cevap alamadığı her sorudan sonra ayrı ayrı şaşırıyordu. Büyük bir samimiyetle şaşırıyordu. Konuşulmaması gereken yerler vardır. Çocuklara ve ihtiyarlara anlatamazsın bunu. Hepsi doğal anarşist.

Cenaze günü çok soğuktu. Sonra hep uyumak istedim. Doğal sakinleştirici. Sevdiğiniz biri öldükten sonra yaşama tekrar devam etmek bisiklet kullanmayı öğrenmeye benziyor. Ama yokuş aşağı giden bir bisiklet oluyor bu. Dengeyi sağlamanın tuhaf coşkusundan bahsetmiyorum burada ya da sadece bundan bahsetmiyorum. Kafayı gözü yarmak üzere olmanın korkusundan da bahsediyorum. Ne demek istediğimi sahiden anlıyor musunuz?

Sonra zaman geçti. Zaman hiçbir şeyi düzeltmez. Daha beter de etmez. Zamandan bağımsız şeyler bunlar. Karanlıkta uzanıp bir sigara daha yakmaktan başka bir şey gelmiyordu elimden. Babam öldüğü için değil. Âşık olduğum için değil. 21 yaşında olduğum için değil. Öyle olması gerektiği için.

Sonra biraz içtim ve telefona sarıldım. Bu adil bir şey değil. İki taraf için de. İnsanlar sizin alkollü olduğunuzu anlar ama bellekleri bunu böyle kaydetmez. Çünkü gelen sadece sestir. O sesin üstüne en ayık halinizi yerleştirir bellek. Bellek böyle namussuz bir orospu çocuğudur işte. Sizi üçkâğıda getirmek için elinden gelen her şeyi yapar. Hepimiz yanlış hatıralara sahibiz. Öyle yaşanmadı onlar. Hatıralarını yazan ihtiyarları düşünün, kitabı bitirdikleri zaman öleceklerini bilirler, o yüzden bitiremezler bir türlü, yaşamak için sallamayı sürdürmeleri gerekir.

Onu aradım ve seni seviyorum dedim. Çarklar durdu, yargılama bitti. Hayatımda ilk kez çekip gitmek istemiyorum. Şimdi bile utanıyorum söylediklerimden. Herkesin kalbinin çizildiği bir yer var. Orada görünmez bir duvara çarpıyorsun. Daha öteye gidemiyorsun. Bütün dünyan o çakıldığın yerden uzanabildiğin yere kadar oluyor artık. Benim çakıldığım yer de o günlerde bir yerde işte. Ama tam nerede bilemiyorum. Hiçbir zaman da bilemeyeceğim bunu. Orası beni daha iyi bilecek.

Sonra konuşalım dedi. Sonra konuştuk. Hastanenin karşısındaki otoparkta. Otoparkın bir köşesini oto yıkamacıya çevirmişlerdi diğer köşesini çay bahçesine. Çok amaçlı grotesk bir yer. Ne konuştuğumuzu yazmayacağım. O kadar da değil. Çünkü bunlar özel şeyler. Zaten ben hayatımı anlatmak istemiyorum ki. Yaşadıklarımı düşünerek oradan bir sonuca varmak istiyorum sadece. Sanırım demode bir yazarım. Genellemeleri seviyorum ve noktayı koyduktan sonra ardımda iyi kötü bir anlam bırakmak istiyorum. Artık bunun bir anlamı kalmadığını düşünsem bile böyle yapıyorum. Lanet olsun, öyle alıştım çünkü, nasıl başlarsa öyle gider.

Sonra yine zaman geçti. Zaman geçmesi önemli değildir. Sanırım bundan bahsetmiştik. “O zamanlar bir şeyleri reddetmeye ihtiyacım vardı ve sen tam bunun üstüne geldin,” dedi. “O kadar iyiydin ki o zaman. Annem sanki bu yüzden yedi ay daha yaşadı. Ne demek istediğimi sahiden anlıyor musun?” Anlıyordum. İki karışlık mesafede, birbirimizi göremeden uzanmıştık. Kaç kişi olduğumuzu bilemeden uzanmıştık o karanlıkta, yanımızdaki ölülerle beraber uzanmıştık. Karanlıkta nüfus sayımı şöyle yapılır. Yaşayanlar bir sigara yakar.

Emrah Serbes

11 Aralık 2010 Cumartesi

Elveda...

Karını, kışını, yazını, soğuğunu gördük... Şimdi sen ellerimizden gidiyorsun. Betonun ruhu olur mu? Olur... Elveda Sami Yen...



Bu gitmeler gitmek değil...

7 Aralık 2010 Salı

Zûlm ile abad olan sonunda berbad olur...


Copu ölümüne sallayan, kimyasal gazı böceğe sıkar gibi sıkan memur, sözüm sanadır.
İnsan dediğin düşünür. İtiraz etmeyen koyundur. Bugün iki ayağının üzerine dikilmişsen, düşünen ve itiraz edenlerin yüzü suyu hürmetinedir.
Sen bir yoksul çocuğusun. Hali vakti en yerinde olanınızın bile, size ‘vurun’ diyenlerin zibilliğindeki çöp kadardır varlığı. Varlığınız ancak onların zibilliğine armağan olabilecek kadardır.
Bunları unutma, aklının -varsa eğer- en sağlam yerine yaz!
Bu zulüm düzeni, bu bezirgân saltanatı, biraz da sana bunları düşündürtmemek üzerine kurulu.

Candan aziz evlat
“Bu da bir ananın, babanın evladı” demeden vurduğun gençlerin içinde senin kardeşlerin var. Herkese eşit eğitim hakkı istiyorlar. “Bunun bana ne zararı var?” diye bir an olsun düşünmez mi insan?!
Senin meslekteki büyüklerin, vaktinde aynı talepte bulunanlara aynı zulmü uyguladığı için, sen doktor değil de polis oldun. Bunu da aklının -kaldıysa eğer iğdiş edilmeyen bir yeri- aha işte oraya yaz!
Vurduğun gencin yaraları üç-beş güne kalmaz sağalır. İçeri attığınız sonsuza kadar orada kalmaz. Ama sen vurduğun her copla canından aziz bildiğin kendi evladının artık bir polis bile olamamasını sağlıyorsun, farkında mısın? Onların zibilliğine yeni çöpler yetiştirmek için mi bu kadar iştahın, öfken?
“Zulmün artsın ki zeval bulasın” lafını yoksul anana sor, ne dehşetli bir kökü olduğunu, nice zalimin sonunu rezil ettiğini sana kendi meşrebince anlatacaktır.

Kan bulaşığı silinmezmiş
Zulümleriyle efsane olmuş abilerin vardı. Vurdukları yerde kan biterdi.
Belki çoluk çocukları vardır, onların hatırına adlarını yazmayacağım.
Ellerindeki kanı kırk derenin suyu temizleyemedi. Ağlaya ağlaya kafasına sıkanları duyduk. Kan bulaşığı silinmezmiş, sonradan anladılar.
Kana bulaşan ellerle masum yavrular sevilemezmiş, geç öğrendiler. Bir sevgiliye dokunulamazmış, bilemediler.

İş bitince...
İşleri bittiğinde bir kerhane çaputu gibi fırlatılıp atıldılar.
Ve ancak o çaput kadar insanlığın hafızasına yazıldılar.
Bunları, sütünü emdiğin fukara ananın hatırına, hâlâ insanca çarpan bir yüreğin varsa eğer, oraya yaz.
Yaz yaz da nereye kadar?
En iyisi yazmayı bırak, oku, düşün, itiraz et!
Bu toz duman dağıldığında kendi çirkinliğinle baş başa kalma.
Her gecenin bir sabahı, her zulmün bir sonu vardır.
Vurduğun gençlerin adaleti, sana bu emri verenlerin aklına ve kalbine sığmaz.

Kendi geleceğin
Yoksul, yoksulu kokusundan tanır. Onlara sığın, seni hayatında hiç görmediğin bir insanlıkla kucaklayacaklardır.
Bu gençlerin düşlediği dünya gerçekleştiği gün, onlar oturup, “Bu insanlar bundan da iyisine layık” diyerek yeni düşler kuracaklar, emin ol...
Kendi geleceğini de karartma.
Vurduğun kendi çocuğunun geleceği ve onurudur.
Bu sözüm de sana bu emri verenlere...
Bundan sonra vuramayacaksınız! Kendi bedenimizi de onların yanına koyacağız. İki birden büyüktür. Kuzuyu kurda boğdurtmayacağız!

Sıtkı Süreyya Önder
07/12/2010- Radikal

Yaşasın Kış Geldi


Bıktık yalancı bahardan, hazandan. İçimiz üşüsün az biraz...

6 Aralık 2010 Pazartesi

Fluminense!



Brezilya'da şampiyonun rengi YEŞİL-KIRMIZI!!!

5 Aralık 2010 Pazar

İçimiz Isındı

Kış gelsin gelsin dedik. Tam olarak bir günde geldi. Bu soğukta, o çamurda maçı kazanmak önemliydi kazandık. Samet'in frikik golü olmasa başka türlü gol atmamız zordu ama kazandık işte.
Frikikten önce tüyo geldi tribünden. Kerem Abi bizimleydi. Bunların kalecisi top kaleyi bulsun alır içeri dedi. Dediği de oldu. Neredeyse kaleyi tutan tek şut 3 puan.

Comche'nin dediği gibi mühim olan kötü oynarken 3puan almak.

3 Aralık 2010 Cuma

Sözümüz Söz

İki haftadır dışardaydı Burgaz. Tekrar eve dönüyoruz Nilüfer maçıyla. Kazanmak istiyoruz artık.

Pazar saat 13:30

29 Kasım 2010 Pazartesi

Acısada Öldürmez




Zaten siz yıkılmışsınız çoktan... Stadı yıksanız neye yarar!!!

24 Kasım 2010 Çarşamba

Hepiniz Işık Olun



Annem başta olmak üzere tüm öğretmenlerimizin "Öğretmenler Günü" kutlu olsun...

15 Kasım 2010 Pazartesi

14 Kasım 2010 Pazar

Arifeden Bayram Olsun!

Çok birşey yazmaya gerek yok. Ele güne karşı saldır Burgazım!

Lüleburgaz-Tepecik

13:30Tahta Tribün!

10 Kasım 2010 Çarşamba

Dead and Lovely-Tom Waits



she was a middle class girl
she was in over her head
she thought she could stand up in the deep end
he had a bullet proof smile
he had money to burn
she thought she had the moon in her pocket

but now she's dead
she's so dead
forever dead. stone dead forever and lovely now

i've always been told to remember this
don't let a fool kiss you
never marry for love
he was hard to impress
he knew everyone's secrets
he wore her on his arm just like jewelry
he never gave but he got
he kept her on a leash *
he's not the kind of wheel you fall asleep at

but now she's dead
forever dead
forever dead and lovely now

come closer*, look deeper
you've fallen fast
just like a plane on a stormy sea
she made up someone to be
she made up somewhere to be from
this is one business in the world where that's no problem at all
every thing that is left
they will only plough under
soon everyone you knew will be gone

but now she's dead
forever dead
forever dead and lovely now

but now she's dead
forever dead
forever dead and lovely now

i've always been told to remember this
don't let a kiss fool you
never marry for love
everything has its price
everything has its place
what's more romantic than dying in the moonlight?
now they're all watching the sea
what's lost can never be broken
her roots were sweet but they were so shallow

and now she's dead
forever dead
forever dead and lovely now

and now she's dead
forever dead
forever dead and lovely now

Bu saatte Tom Baba gider mi? Üstelik burbounsuz... Ama yok dayanıcam ve hayalimde bir kızı bu parça ile dansa kaldıracam...

30 Ekim 2010 Cumartesi

Özlemlerimiz


Biz bambaşka inanıyoruz aslında. Bu iki takımın karşılacağı yer en az 1.Lig olmalı bizim için. Ama burada da olsa İstanbulspor gibi mazisi büyük bir takımın buraya gelecek olması çok önemli bizim için. Pazar günü neredeyse tam kadro tahta tribündeyiz. Tierra ilk defa izleyecek, Comche ikinciye izleyecek. Galibiyetle çıkalım Burgazım!

31.10.2010

Saat:13.30

8 Kasım Arena!

29 Ekim 2010 Cuma

Kent

Dedin, "Bir başka ülkeye, bir başka denize gideceğim.
Bundan daha iyi bir başka kent bulunur elbet.
Yazgıdır yakama yapışır nereye kalkışsam;
ve yüreğim gömülü bir ceset sanki.
Aklım daha nice kalacak bu çorak ülkede.
Nereye çevirsem gözlerimi, nereye baksam
hayatımın kara yıkıntıları çıkıyor karşıma,
yıllarıma kıydığım, boşa harcadığım."

Yeni ülkeler bulamayacaksın, başka denizler bulamayacaksın.
Bu kent peşini bırakmayacak. Aynı sokaklarda dolaşacaksın.
Aynı mahallede yaşlanacaksın;
aynı evlerde kır düşecek saçlarına.
Bu kenttir gidip gideceğin yer. Bir başkasını umma-

Bir gemi yok, bir yol yok sana
Değil mi ki, hayatına kıydın burada
bu küçücük köşede, ona kıydın demektir bütün dünyada.

Kavafis
Çeviren: Barış Pirhasan, Erdal Alova

Bugünlerde yine yaramıyor bu kent bana... Ama hangi kent yarıyor ki...

19 Ekim 2010 Salı

Günün Özeti

3 sene uğraş didin... Araya 2 kez psikolojik hastalık artı askerlik al! Üstüne tam tez bitti derken düzeltme al! Hayatın bi 6 ay daha ertelensin... Ve bugün tüm koşuşturmacanın sonu 5 golle ve oybirliği ile tezin kabul edilsin...

Özet geçtim :p

16 Ekim 2010 Cumartesi

Göbek

Göbeğine kurban Adanalı!!!

14 Ekim 2010 Perşembe

Futbolun Adaleti



Saçmasapan hakem kararları bugüne kadar hep bizim aleyhimize olurken ilk kez bugün lehimize hakem hataları oldu. Kazandığımız penaltı gördüğüm en komik penaltılarda ilk 5'e kafadan girer.

Ama işte futbolun adaletinin ortaya çıkacağı tuttu. Onca hakem hatasına rağmen Tekirova son saniyede beraberliği kurtardı.

Maça golle başladık. Daha 2. dakikada penaltıdan öne geçtik ama aradan 2 dakika geçmeden beraberlik golünü yedik. İkinci golümüz kornerden geldi. İlk yarı boyunca çok iyi oynamadık ama ikinci yarıda ciddi ciddi çok iyi oynadı takım. Hele Serdal oynarsa neler yapabildiğini gösterdi ki geride kalan haftalarda oyunda olan adam kimdi diye sordurdu. Karşı karşıya kaçan 3-4net gol pozisyonundan sonra son saniye gol yemek elbette ki can sıkıcı ama böyle oynamak da güzel.

Ben son saniyede yediğimiz golü saha içi konsantrasyın kaybına bağlıyorum çünkü rakip 10 kişi kalmışken ve sürekli baskılı oynuyorken sen saha içinde kendi takım arkadaşınla kavga edersen adamlar göbekten 2ye 1i yapıp atarlar o golü.

13 Ekim 2010 Çarşamba

Telafi Edelim


Pazar İzmir'de kaybettiğimiz puanların telafisi için kazanmak zorundayız.

Artık bir maçta 2 gol atalım.

Saat:15.00

11 Ekim 2010 Pazartesi

Olmadı


Sezonun ilk deplasmanını yapmak için en ideal yer sanırsam İzmir. Birkere hava güzel,şehir güzel. Yolculuğuyla,muhabbetiyle güzel deplasmandı. Ama iş saha içine gelince bambaşka birşey var. Ne yaptığını bilmeyen adamlar, orta sahada kendine bile hayrı olmayan bir 10 numara. Daha neler neler. Galibiyeti olmayan Menemen'e ilk galibiyetini yaşattık. Perşembeye, önümüze bakıcaz.

8 Ekim 2010 Cuma

Adettendir! Geliyoruz!


Pazar günü Güzel İzmir'deyiz. Kazanıp döneriz inşallah. Özledik yolda olmayı.

Onca yol çay içerek gidilmez ki...

3 Ekim 2010 Pazar

Son Dakika



Şimdi bu takımı yönetenler ellerini vicdanlarına koysunlar ve şu sahada oynanan futbol 10lira ediyor mu diye kendilerine sorsunlar öncelikle.

Takıma ve maça gelirsek kalecimiz değişmiş ama bana hiç güven vermedi kaleci. Takımın geri kalanı iyi mücadele etti ama bitirici yok takımda. Ziya ile olacak iş değil.

Kaleye 3 veya 4 kere gittiğimiz maçı son dakika golüyle 1-0 kazandık. Maçın hakemleri rezilleri oynadı. Attığımız golde olmayan korneri vermeleri veya Burgaz'ın penaltsını vermemeleri gibi.

Umarım bişeyler düzelir bu takımda yoksa olacak iş değil böyle.

2 Ekim 2010 Cumartesi

Güldür Be Yüzümüzü


Saat 15:00'da... Biletler 10lira olmazsa tahta tribündeyiz.

Hayal Kırıklığı


Alan savunması nedir veya ne değildir bu akşam bize apaçık gösteren Galatasaray'a teşekkürler!

27 Eylül 2010 Pazartesi

Kaybettik

Deplasmanda Ünyespor'a 1-0 yenildik.Maçla ilgili yazı Ünyespor resmi sitesinden.

Ünyespor'umuz evinde ağırladığı Lüleburgazspor 1-0 yendi.Karşılaşmanın ilk yarısı golsüz sona erdi.ilkinci yarıda baskılı oynayan Ünyespor yakaladığı gol pozisyonlarını değerlendiremiyor ve birde buna maçın hakemi Hacı Mehmet Şimşek eklenince ortaya çok kötü bi durum çıkıyordu.Karşılaşmanın hakemi Şimşek Ünyespor'un en ufak bi faulüne sarı kart gösterirken Lüleburgazlı futbolculara aynı tavrı koymuyordu.Karşılaşmanın 55.dakikasında oyuncumuz Gökhan çok büyük bi hata yaparak ortada hiçbirşey yokken topa eliyle dokununca gördüğü ikinci sarı karttan dolayı oyun dışında kaldı.Bu dakikadan itibaren kapanan Lüleburgazspor defansını geçmek çok zor olacaktı.10 kişi kalan takımımız ataklarını sürdürüyor ama bir türlü aradığı golü bulamıyordu.Karşılaşmaya 73.dakikada dahil olan Taner oyuna girdikten sadece 5 dakika sonra 78.dakikada bulduğu golle takımını 1-0 öne geçirdi.Karşılaşmayı 10 kişi sürdüren Ünyespor rakibine gol pozisyonu dahi vermeden 90 dakikayı tamamladı ve hanesine 3 puan daha yazdırdı.Bu sonuçla puanını 10'a yükselten Ünyespor liderliğe yükseldi.Lüleburgazspor ise 7.punla 7.sırada yerini aldı.Ünyespor'u 8'er punla İnegölspor ve Diyarbakır Kayapınar Bld.takip ediyor.

24 Eylül 2010 Cuma

Puan Getir Oralardan


26 Eylül 2010

Çarşamba Yeşilırmak Stadyumu

Saat:15.00


Yenilmeden, daha da inançla gelin oralardan!

18 Eylül 2010 Cumartesi

Beklenen Sonuç - Beklenmeyen Fiyat


Ankara Demir'le 1-1 berabere kaldık. Yenerdik Semih ilk yarı sonu kendini oyundan attırtmasaydı falan filan ama biz bu adamlarla 3.maçımızı yapıyoruz. Hepsi beraberlikle bitmiş. Yine aynı sonuç çıktı.



Maçla ilgili birşeyler yazılırdı belki ama 2 maç kazanıp GÖT KALKIKLIĞI içine girip biletlerin 10lira yapılması yazılacak birşey bırakmadı. Bu fiyatla devam edin. Bulursunuz içeri girecek adam.

17 Eylül 2010 Cuma

Başsağlığı



Ölüm geliyor aklıma birden ölüm/ Bir ağacın gövdesine sarılıyorum...

Ferit kardeşimize ve ailesine başsağlığı diliyoruz. Allah sabır versin...

16 Eylül 2010 Perşembe

3x3=9 İstiyoruz!


Lüleburgaz-Ankarademirspor

17.Eylül.2010

Saat:16.00

8 Kasım Stadı...

Saldırın bee!....

13 Eylül 2010 Pazartesi

Hataydan 3 puan geldi...

Deplasmanda son dakikada attığımız golle 1-0 kazandık. Kimin attığını öğrenince yazarız.

# 10

Oralardan Getir Puanları!!!


13 Eylül 2010 Pazartesi

Saat:16.00

Stad:Hatay Atatürk

Saldır be Burgazım!!!

12 Eylül 2010 Pazar

Bana İyi Bak General!!

12 Eylül darbesinin idam ettiği ve 25 yıl boyunca mezarı bulunamayan Veysel Güney üzerine Ethem Dinçer’in 6.9. 2009 tarihinde Radikal-2’de yayımlanmış ‘Beni hatırladın mı general?’ yazısına devam olarak...
Bana bak general! Yüzüme iyi bak! Çünkü general, benim çocuğum da bana benzeyecek. Aklında tut yüzümü.
Aklında tut, çünkü general, er ya da geç senin torunun, benim çocuklarımdan özür dileyecek. Sen torununa hesabını vermediğin cinayetleri miras bırakıyorsun.
Torunun senin gibi olmayacak general. Ama benim çocuğum aynı bana benzeyecek.

Torunun general...
Senin torunun general, senin yaptıklarını benim yazdıklarımdan öğrenecek. Alman çocuklar Yahudilerden nasıl özür diliyorsa her gün, şimdi, senin torunun da, hiç işlemediği günahlar için, benim çocuklarımdan özür dileyecek.
Bana iyi bak general! Sen bu memleketin ümüğüne çöktüğünde ben sekiz yaşındaydım. Bir sabaha karşı annem ağladı. Babamın yüzü ihtiyarlamıştı o sabah. Ben böyle bildim senin ne mal olduğunu. Ben o sabahı unutmam general. Kitaplar okudum, hikâyeler dinledim. Sen, suçlarınla başka bir ülke, günahlarınla başka bir insan yaratmak istedin. Ama bak işte, ben olmadım. Ben general, sana karşı kazanılmış bir zaferim. İşte burada yazıyorum. Bana iyi bak general! Çünkü bu memlekette benden çok var.

Zalimleri hecele...
Bana bak general! Sen darağaçlarını kurduğunda ve Kürtleri Diyarbakır Cezaevi’nde ‘Co’ adlı bir ite selam durdurduğunda ben, dokuz yaşındaydım. Sen yazdırmadın, konuşturmadın, senin gibilere memleketi suspus selam durdurdun, unutturdun. Ama şu işe bak ki general, ezberden sayabilirim hepinizin adını, soyadını. Bana iyi bak general! Çünkü benim çocuğum da bana benzeyecek. Tıpkı benim gibi olacak o da; okumayı zalimlerin adlarını heceleyerek sökecek.

Böyle bir ülke...
Söylesene general, ben niye Commer’in ismini biliyorum? Co’yu neden bilmeliyim ben? Kaç kadına copla tecavüz edildiğini, insanların foseptik çukurlarında bekletildiğini, Mamak’ta başlarından aşağıya boşaltılan suyla ayakları buzlu zemine yapışmasın diye zıplayan çıplak adamları niye bilmeliyim? Bi’ deyiversene general, babasının çocuğuna tecavüze zorlandığını niye öğrenmeliydim? İdam sehpalarında adamların kendi taburelerine tekme attığı niye rüyama girmeliydi daha 16 yaşımdayken? Erdal Eren’in yüzü niye aklına kazınsın bir çocuğun daha 10 yaşında? Bütün bunlar olmamış gibi yapan bir ülkede yalan söylememeyi öğrenerek nasıl büyür bir çocuk bilir misin general? Nasıl okur, nasıl gazeteci olur?

‘Hayır duam’
Ben sekiz yaşındaydım ve sen gelip bana böyle bir hayat verdin, böyle bir ülke, böyle insanlar. Zalimlerin isimlerini unutmamam gereken bir ömür verdin. General, sen beni, çocuklarıma bunları öğretmeye mecbur ettin.
Bana bak general! İyi bak general. Adımı ezberle. İyi bak general. Çünkü benim çocuğum da bana benzeyecek.


Ece Temelkuran

9 Eylül 2010 Perşembe

5 Eylül 2010 Pazar

3Puanla Başladık


Öncelikle havanın ne durumda olacağını bilemediğimizden kendi yerimize gitsek mi napsak dedik ama sonunda kendi yerimizde karar kılıp maça girdik. Stada girdiğimizde takımlar sahaya çıkıyorlardı. Arsinspor'un formaları gören Öner Abi'nin yorum; aha Tekirdağ istiyodunuz geldi. :)

Geçen sene bol bol yakındığımız biz neden kendi renklerimizde sahaya çıkmıyoruz feryadı belkide duyuldu ve sahaya bildiğin parlayan ve her görenin hayran olduğu yeni parçalı formalarımızla çıktık. Bu sene formalarda bir değişiklikte 1'den 11'e kadar giymemiz.



Takıma gelirsek geçen seneden sahada solbek Levent, ortasahada Cabir ve Semih,sol kanatta da Mehmet Ali vardı.

Kalecimiz Güray yan toplarda biraz zayıf olmasının dışında çok fazla atak gelmemesi nedeniyle cepheden nasıl olduğunu bu maçta tam çözemedik ama Türk kalecilerinde olmayan bir özelliği var. Kalesinden oyunu çok iyi görüyor. Saha içinde arkadaşlarına çok yardımcı oluyor yerleşim konusunda. Ayrıca degajlarıda öyle orta yere dikmiyor. Direkt olarak adama atıyor.

Defansa gelirsek, sağbekte yeni transferimiz olan Ziya'yı çok beğendik. Bindirmeleri ve sağlamlığı çok iyiydi. Her pozisyonda ayakta kaldı. Bir kere kademe hatası yapıp adamını kaçırdı o kadar. Solbekte Levent geçen seneki gibi istikrarlı. Mücadelesine her durumda devam ediyor. Stoperler olan Yusuf ve Birol birbirlerine uyumları pek yok gibiydi. Hele ki Birol'un yanında Yusuf çok sırıttı. Kariyerinde ilk profesyonel maçına çıkan biri olarak. Ki kendisini kaptan yapmışız, anlamadım. Sonuç olarak defansın kanatları iyiyken, göbeği pek güven vermedi.

Ortasaha ise Cabir ve Semih ile bildiğin taş gibi olmuş. İkisi de kendilerini çok geliştirmiş. Semih geçen senelerde de kalitesini belli ederken, geçen sene başlarında çok eleştirdiğimiz Cabir oyununu çok geliştirmiş. Gol de zaten Cabir'in oyun görüşü sayesinde oldu. Kısacası Cabir ve Semih ile çok iyi bir defansif ortasaha ikilimiz var. Yeni 10numaramıza gelirsek Serdal'a hersene Ahmet Aytokan'ı arıcaksınız deseler inanmazdım. Tamam bişeyler yapmaya çalışıyor ama o yapana kadar mevsimler değişiyor. Biraz hızlı ve tektop oynarsa bişeyler olduğu belli kendisinde.Kendisi forvet arkasında oyun kurucu olarak oynadı bu maçta. Kanatlara gelirsek geçen seneden kalan Mehmet Ali ilk 45 dakika oyunda kaldı. Karşısında bulunan sağbek bayağı sert ve etkiliydi. İlk yarı boyunca sol kanatı kullanmamıza rağmen çok bir üretkenlik sağlayamadık. Sağ kanatta oynayan Mehmet ise ilk bir iki hareket yaptıktan sonra kondüsyonun yetmeyeceği belli oldu ama 90dakika sahada kaldı. ve ikinci yarı kendisi kayıplardaydı.

Forvete aldığımız yeni transferimiz ise Ziya. Kendisi enerjisini rakiple uğraşmaya veya hakeme laf atmaya uğraşmasa daha verimli olur. İlk yarıda kendi çabasıyla yarattığı gol pozisyonunda ve Mehmet Ali'ye alda at dediği pozisyonda kalitesini belli etti ama ayakta dursa daha da iyi olacak. Ben kendisini ilk çıktığımız sezon devre arasında aldığımız Kadir'e benzettim ama sonu Hulusi gibi olacak gibime geliyor. İnşallah ben yanılırım.

İkinci yarıda oyuna girenlerden Samet hala yavaşlığı ve kilolarıyla dikkat çekiyor. Sol kanatta sonradan oyuna giren Muhammed ise hızlı bir açık. Ki golü de attığı pozisyonda rakibini altıpasta geçip kaleciyi yanıltıp golü atması başka birşeyle açıklanamaz. Geçmiş kariyerine bakınca A2 takımları ve Süper Genç'te bolca gol atmış olması kendisinin gole yatkın olduğunun göstergesi. Daha 18 yaşında. Çok beğendim kendisini.



Takım analizinden sonra maçı da az biraz yazalım. Arsinspor hücum üretkenliğinden çok sağlam takım kurmaya özen göstermiş. Yaratıcı tek hareketleri yok maç boyunca. İlk yarıda bizim biri Ziya ile biri de Ziya'nın altıpasa kestiği topta Mehmet Ali ile yakaladığımız iki net pozisyonda gol diye ayağa kalktık ama olmadı.
İkinci yarıda ise sürekli ilerde basan takım olduk. Serdal biraz daha atik olsa devre başında oyunu koparırdık ama kısmet Serdal yerine oyuna giren Muhammed'in atacağı goleymiş. Ama golde Cabir'in topu solda bomboş olan arkadaşını görüp verdiği pas çok iyiydi. Oyuna yeni girmiş olan Muhammed'de ilk topla buluşmasında golü yaptı.

Takım tecrübe kazandıkça daha iyi olacaktır ama defans hattı pek güven vermedi. Daha izlemek lazım takımı. Birkaç maç sonra ortaya çıkar bu sene ne olacağımız.

2 Eylül 2010 Perşembe

Bizim Arifemiz de Bayramımız da Senden!


5 Eylül 2010 Pazar

8 Kasım Stadyumu

Saat:16.00

Vira Bismillah!!!

27 Ağustos 2010 Cuma

Eğlencelik:Gogol Bordello

"Pala Tute" Gogol Bordello from Alexey TEREHOFF on Vimeo.



caravan is comin'
all guitars are strummin'
chief is sitting high
with gold across the chest
i'm just a little chavo
i don't even own a guitar
but mama they got girl
that i love the best

lela lela lela
lela pala tute
jas kana meres
merava pala late
lela lela lela
lela pala tute
aaaaaaaaaaaaa hey

lela lela lela
lela pala tute
jas kana meres
merava pala late
lela lela lela
lela pala tute
jas kana meres
merava pala late

carnival is comin'
all guitars are strummin'
and says old hitano
boy, forget about the bling
here is a guitarra
for you little chavo
if you slave to kissing
you gotta play this thing

lela lela lela
lela pala tute
jas kana meres
merava pala late
lela lela lela
lela pala tute
jas kana meres
merava pala late

caravan is leavin'
and her breast is heaving
lord this kind of love
can not be untrue
i'm a little chavo
but i learned one thing
girls they like the kissing
as much as we do

lela lela lela
lela pala tute
i'm dying dying
dying after you
lela lela lela
lela pala tute
girls they like the kissing
as much as we do

lela lela lela
lela pala tute
jas kana meres
merava pala late
lela lela lela
lela pala tute
jas kana meres
merava pala late

26 Ağustos 2010 Perşembe

Gece Gece


Tam yola çıkacakken insanın aklına neler gelir? Neler düşünür?

Başkasını bilmiyorum ama benim yol deyince aklıma tek birşey geliyor. Kimsenin bilmediği, daha önce hiç ama hiç kimseyle paylaşılmayan o an.

Biri vardır. Canın sende değildir ya hani öyle işte. Ona gideceksindir. Yol O'dur. O'na gider yol bilirsin. O kadar saat yol ya da yorgunluk. Farketmez.

Vardığında o kapı açılır. O sıcaklık vardır ya. İşte o günden sonra hala aradığın o sıcaktır. Gittiğin kişi sorar bir zaman sonra; ben yokken neyi düşünüyorsun? Cevap nettir. O sıcaklık. Güler. Unutamayacaksın sen bunu der. Unutmam dersin.

Aradan neredeyse 4sene geçer. Ve gecenin bir yarısı sen kalkıp bu yazıyı yazarsın. O sıcaklık için herşeyden vazgeçmeye hazırsındır...

20 Ağustos 2010 Cuma

12 Ağustos 2010 Perşembe

Ortasahası İşlemeyen Ulusal Takım


Bugün durumum malum zor şartlar altında Kadıköy'e vardım ve karşıma hazırlık maçı da olsa bu kadar vasat milli takım çıktığı için canım daha da sıkıldı.
Hiddink bir gün basın toplantısında radikal değişikleri sevmediğini (ki zaten gökhan zan'ı kadroya çağırarak bunu göstermişti günler öncesinden) ve oluşturacağı takımın sürekli saldıran bir yapıda olacağındna falan bahsetmişti. Ben de biraz bunun heyecanı ile gittim maça, bakalım ABD kampındna beri neler değişmiş (tabii ki oyun anlayışı) diye... Hayal kırıklığı oldu benim için; Aurelio ve Nuri'ye geri dörtlünün önünde, görev veren Hiddink; Hamit'i de ilk yarı da kanada hapsedince, ilk ciddi atağını 21. dakikada yaptı bu takım... Bu sırada kanat varyasyonlarını değiştirirken bir ara ulusal takımın sol kanadı felç oldu; Romenler İsmail'in arkasına sürekli adam kaçırdılar... Biraz son vuruşları iyi olsa ilk yarı gol yerdik! Emre'nin hangi akla hizmet; forvet arkası oynadığını biri bana anlatabilir mi? Koskoca ilk yarı hiçleri oynadı paşam, bir ara yerden kalmıyordu. Onun bu oyun anlayışı, daha doğrusu anlayışsızlığı; Arda ile Hamit'in de ritmini bozdu... E hal böyle olunca ileride top bekleyen Mevlüt, topla uzun süre buluşamadı.
İkinci yarı başlarken Tuncay ve Kazım değişikliği hiçbir şey katmadı oyuna... Zaten Tuncay yarım forvetken, bir de geriye gelip top alma çabaları bir ara milli takımı 4-5-0 'a mahkum etti. İkinci hamle tabii ki, forvete olucak derken, Sercan oyuna girdiğinde kanada gönderildi... O da ezdiği toplardan başka bir şey yapmadı bugün... Maçın 2 adamı vasatın üstüne çıktı bugün ve ilki penaltı yaptırdı (Gökhan), ikincisi(Arda) şık bir gole imza attı. (Tabii orda Romen defansının büyük hatası da yok değil ancak Arda zekasında bir oyuncu o durumda şut çekerdi!)
Bugün ortasahası işlemeyen bir ulusal takım izledim... Eğer bu hazırlık maçının rehavetinden falan geliyorsa eyvallah ancak işler böyle devam edecekse 3 Eylül'de Kazakistan deplasmanı çok zor geçer. Radikal değişiklikleri sevmeyen hocamız da, tırım tırım elemeler başladığında, ihtiyaç duyulan bölgelere yeni oyuncular arar! Umarım yanılırım...

Son sözüm de TFF'ye olsun... Bu hazırlık maçları evet oynanmak zorunda çünkü takvimi var falan filan... Ancak ramazanın ilk günü, üstelik bu kadar büyük bir stada bu maçı vermek ne alaka? Türkiye'nin onlarca şehrinde; Türk milli takımını bekleyen; oyuncuları yakındna görmek isteyen insanlar varken... Ne işi var bu maçın bu stadda? KOy şu maçı Rize'ye, Bursa'ya falan... hatta olmadı Kasımpaşa stadına koy en azından tribünler dolu gözükür... Bizim insanımız milli maç seyircisi değildir zaten! Yıllar önce Dünya ve Avrupa şampiyonu Fransa'yı bomboş tribünlerde oynatan da biziz üstelik...

Blanka'ya özel not: Çimler çok kötü, canlı görünce anlarsın... Bu çimler bu sezonu çıkaramaz!!!

8 Ağustos 2010 Pazar

Olimpik Locada Bir Trakyalı


Bu stada hiçbir zaman gitmek istemedim ve gitmedim de... Yıllarca bana anlatılanlar, yaşanan sıkıntılar; beni bir mevsim Galatasaray'ım maçlarından bile uzak tuttu! Şİmdi ne işin vardı bu gece derseniz, bilmiyorum sanırım loca kelimesine tav oldum.
Dün akşam kireçburnunda rakının etkisiyle, yarın biletleri alırım abi senden dedim... Yanıma da kafa dengi birini buldum mu, maç izlemeye giderim dedim. Yolum önce maslak'tan geçti doğal olarak, sonra biraz istanbul trafiği... sağolsun stada yaklaştıkça 2 km de bir kazalar... Yapan arkadaşların memleketlerini belirtmeye gerek yok sanırım... Bizim loca bitenin yeri batı... biz daha kuzeyde kaldık... iyi ki de kalmışız! maç sonu iyi bir şey yaptığımızın farkına vardık! aklınızda bulunsun, kalabalık maçlarda sağdaki ilk otoparka arabayı bırakıp stada yürüyün derim. çıkması çok kolay oluyor. biz arabadan indiğimizde, istiklal marşı okunuyordu. Ve stad girişinde karmaşa, hesapta locaya giricez... yurdum güvenliği, daha hangi kapıdan nasıl insan alınacağını bilmiyor... orda biraz cebeleşştik kapıdakilerle... İlyas Tüfekçi bile izdiham da eziliyordu... Neyse 10 dakka gecikmeli locadaki yerimizi aldık... Stad çok büyükmüş, içine girince anlıyorsun ama locaların konumu öyle ki, bu stadda sadece burdan maç güzel izlenir... Üst tribünleri düşünemiyorum bile...
Bursaspor beklediğim gibi oynamadı, özellikle ortasa hakimiyetini Trabzona kaptırdı ve Selçuk müthiş bir oyun sergiledi... Yıllardır bu çocuk bir iyi oynar bir kötü ama artık olgunluk dönemini yaşıyor belli ve bu sene Trabzon için önemli işlere imza atar! Ben Ertuğrul Hoca'nın 2.yarıya hamle ile başlar, tutuk ortasahaya takviye yapar Sercan'ı da oyuna alır diye düşündüm ama Trabzon'un ilk golü ile Bursa demoralize oldu ve o saatten sonra maçı çeviremeyecekleri de belli oldu. Ben sahada Hüseyin'i ararken, baktım sağımda oturuyor şaşırdım! Şenol Hoca, takımının gücünün farkında ve ona göre oynatıyor. Bu bile ne kadar büyük bir teknik direktör olduğunun kanıtı bence... Teofilo golleri attı tamam da bence Alanzinho başka bir top oynuyor. Canlı izlemesi çok zevkli... Wederson Bursa'nın aradığı sol bek değil, bunu da bir yere not edelim...
Tarbzon bugün resmen kendi sahasında oynadı... Hiç Trabzon'da maç izlemedim ama sanırım o deplasmandan bu seyirciye karşı puan almak önemli bir işmiş, bugün farkettim. Deli gibiler ama maç sonu Ertuğrul sağlam'a ve Bursaspor'a tezahürat yapacak kadar da centilmenler. Değişik adamlar vesselam...
Son söz:ben yerimi buldum aga :) Loca adamıyım ben Blanka ;)

7 Ağustos 2010 Cumartesi

Inception


Aslında hep rüyalarımızla gerçekler arasında değil miyiz?

5 Ağustos 2010 Perşembe

Broken English


Bazen aşkı arayanlar ve aşktaki sihiri arayanlar olarak ikiye ayrılırız. Ne bazeni bence her zaman öyleyiz... İçimizde bi sihir taşıyoruz işte ama o dünyevi koşuşturmaca içinde önmüze ne konursa yemek zorunda kalıyoruz. Bence bu filmin tek hikayesi bu, Nora (Parker Posey) aşkı arayanlardan değil ve sihiri Fransız Julien (Melvil Poupaud)' in peşinde Paris'e giderek buluyor.Nora'nın anskiyite bozuklukları, New York'taki mahalle baskısına direnişi(tabii ki evlenmesi üzerine) ve işini sevmememesi... Hangimiz hayatımızda Nora olmadık ki? Aşkı aramak diye bir şeye inanmadım ancak aşktaki sihiri aramaya hep inandım... Bundan dolayı, bu filmi sevdim ben!

Ayrıntı notu: Bir kadının depresyona girdiğini nasıl anlarsınız. Yüzde 70 indirime giren bir çanta dükkanın değil içine girmek, vitrinine bile bakmadan geçtiğini görmektir.

3 Ağustos 2010 Salı

25 Temmuz 2010 Pazar

Hayat Sen Plan Yaparken Başına Gelenlerden İbarettir


Bugün Fransa Bisiklet Turunu izlerken Sarper Günsal, bu sözü anmıştı canlı yayında. Nerde bilebilirdim ki akşam vakti başıma gelecekleri... İstinye Park'a giderken, hayatımın ikinci panik atağını geçirdim... Ve bu seferki daha şiddetliydi... Bazen siz farkında olmadan geliyor bir şeyler göğsünüze oturan bir öküz (bu tabiri geçenlerde bi arkadaş kullanmıştı) başlarda sadece otlarken sonra hakimiyetini kuruyor sizin üzerinizide ve kitlenip kalıyorsunuz işte... Evet bugün kitlendim, resmen kitlendim ve diazemi yedim kendime geldim biraz, ve yine anti depresanlar yazıldı reçeteme... İşte hayat istinye parka giderken, Fenerbahçe'nin voleybol takımına muhayene ücreti vererek yardım ettirebiliyormuş... Atarax'ımı attım uykuyu bekliyorum! Bakalım ilerleyen günlerde hayat bana hangi rolü biçecek...

Not: Diazem damrdan akarken iyi kafa yapıyormuş bi 30 dakika... Fiyatı mı? 10 mg ımı 63 kuruş yazıyor faturada ;)

22 Temmuz 2010 Perşembe

Taraftar Koyunlar



Fransa Bisiklet Turu'nun, 17.etabı olan Tourmalet'de koyunlar taraftarlığa soyunmuşken...

Kime Göre Pembe? Kime göre Somon?

21 Temmuz 2010 Çarşamba

Yitiksiz

Sabaha karşı oturup ağladınız
Ama mesela şimdi ben
Ne aradığımı bilmiyorum

Sabaha karşı oturup ağladınız
Çünki sizin aşkınız vardı
Kurumuş çiçekleriniz vardı
Aşina yıldızınız gökte
Oturup çok çok ağladınız
Ağlayıp iyi ettiniz
Size imreniyorum çünki
Çünki ölümsüz gibiyim yalnızlığımda
Çünki yalnızlığımda öyle güzelim

Üç beş kalem insan gelip geçtiler
Benim aradığımı bulup geçtiler
Biliyorsunuz bu dünya bana yetmez
Biliyorsunuz bütün kapıları omuzladım
Kimini açtım kimini açamadım
Bütün gemileri dolaştım limanlarda
Hepsi rıhtımlara bağlıydılar
Bütün adalar vakti yitikti
Sabaha karşı oturup ağladınız
Çünki siz bulup da yitirdiniz

Ben yitirmem bir bulsam
Büyük kayaları üst üste korum
Ama biliyorsunuz her şey gelip geçicek
Süslü kadınlar gibi oymalı arabalarda
İki vakit arasında sessiz bir çiçek
Bir dökülecek bir açacak
Sonunda cılız köprülerin öte başında
Bir benim bulamadığım kalacak

Sabaha karşı oturup ağladınız
Ama mesela şimdi ben
Ne aradığımı bilmiyorum.
Turgut UYAR (Varlık,s.407, 1 Haziran 1954, s.12)

Turgut Uyar'ın kitaplarına almadığı ve Mehmet Can Doğan'ın geçtiğimiz günlerde derlediği kitaptan...

http://www.ykykultur.com.tr/kitap/?id=2245

Not:İnsanın büyüdüğünü anladığı anlar hüzne boğuyorsa, göğsünüzün ortasına bir şeyler oturuyor... Sonra gelsin alkol :(

19 Temmuz 2010 Pazartesi

3. Lig 1.Grup

Lüleburgazspor
Bayrampaşa
Tepecik
İstanbulspor
İnegöl
Nilüfer
Menemen
Tekirova
Nazilli
Ankara Demir
Kırşehir
Arsinspor
Ünye
Bingöl
Malatya
Kayapınar
72 Batman
Hatayspor

Tierra: hoşuma gitmedi bu yeni statü! 14 tane istanbul dışı deplasman var ve her deplasman maliyet demek. nerden baksan 20 bin lira eder her biri... anlamadığım 3.lig temsilcilerinin federasyona bu statü için nasıl onay verdikleri... Var bu işte bir şeyler, kokusu çıkar nasılsa yakında!

Bir de Trakya Derbisi olmayacaksa ne anladım ben, bu 3.ligden!

15 Temmuz 2010 Perşembe

Yolun Açık Olsun.


Burgaz'da profesyonelliğe adım atan Uğur Kıllı geçen sene gösterdiği süper performanstan sonra(30 maç 26 gol) Göztepe'ye tranfer oldu. Yolu ve şansı açık olsun.

13 Temmuz 2010 Salı

TDF 2010




Bu sene Fransa Bisiklet Turu bambaşka geçiyor... Fırsatını buldukça Eurosport'u açıp müthiş mücadeleyi izleyin derim.


Grafik: Glennz

7 Temmuz 2010 Çarşamba

Gün 25: İmkansıza Giden Top



İmkansıza giden topa kaleciden son bakış...

2 Temmuz 2010 Cuma

Gün 22:Ringden Düşmeyen Hollanda

Bugün maçın ilkyarısında Brezilya'dan dayak yiyen bir Hollanda vardı ve Japon hakemin içine kaçan bir İtalyan halem stili... Tarihimde gördüğüm en kendi topunu oynamaktansa (ki benim için Brezilya öyle bir takımdır, kimseyi sallamaz çıkar oynardı) rakibe göre hareket edelim. Oyununu bozalım. Hatta bugünkü maçta olduğu gibi, Hollanda gibi usta ayakların ve topun peşini bırakmayan oyunculardan kurulu bir takıma karşı oynadığınızda. Vur kır parçala... Topçusu adamı arkadan dirseği ile itince, yere çömelip tarlasındaki mahsulü yanmış köylüler gibi dövünerek bunun faul olmadığını iddia eden bir Teknik direktörün takımından da fazla bir şey beklemezdim!
Ama yemedi tabii ikinci yarı! İyi ki de yemedi... Hollanda önce Felipe Melo bidonun kendi kalesine attığı golle, durumu eşitledi ve tekmeye kafa sokmaya başlayınca işler Hollanda lehine döndü. Japon'un da sert oyuna izin vermesinin farkına varan Hollanda Van Bommel ile Brezilya ortasahısını durdurdu. Sonra da Sneijder yine sahneye çıktı ve işi bitirdi. Ve kuytt'ın harika kafa asisti ile birlikte...
Ve 73'te bidon Melo kendini de yaktı, takımını da... O saatten sonra helva gibi olan Brezilya dua etsin, Huntelaar'a önüne gelen fırsatları değerlendirseydi maç son 10 dakkada tarihi skora giderdi.
Dunga al bu takımını çekil sahneden, hatta mümkünse bir daha böyloe bir Brezilya görmeyelim Dünya Kupası'nda !

23 Haziran 2010 Çarşamba

Gün 12: Eski Günler



16 yıl sonra, 22 Haziran'da Maradona aynı takıma karşı sahadaydı... Bu sefer çizginin öbür tarafında olmasına rağmen ben bu maçı izlerken, hep eski günlere gittim. Formalar bile aynı değişimdeydi, 16 yıl önce Arjantin koyu mavisi ile sahada Yunanlılar ise beyazları ile... Her şey güzel oldu, Yunanistan'ın kapanan ve kontratak ya da duran top organizsayonu, maçın içine çoğu zaman etse de; favorim Arjantin 2 golünde de ayağa fırladım! Eski günler dedik de, herkes yaşlanmış be! Ee, biz de...

21 Haziran 2010 Pazartesi

Gün 10:Bugün Kupada Yokuz





Bugün kupada yorumlarımızla yokuz! Blanka'yı bilemem ama gram izlemedim maçları dedi. Ben de nikahtı, koşuşturmacaydı akşam da Beşiktaş'tı derken sadece İtalya maçının son yarım saatini izleyebildim. Şöyle söyleyeyim İtalya'nın kaşar topçularında, hadi Sergen gibi söyleyeyim, bir sıkıntı var!Camorenesi ile Zambrotta'nın ben sahada ne yaptıklarını açıkça anlayamadım... Yorum yok ama seçtiğim 3 fotoğraf var... Bugün böyle, özürlerimizle...

19 Haziran 2010 Cumartesi

Gün 9: En Güzel Maç Olurken


İlk maçta Hollanda bu kupada total futbolu değil skor futbolunu benimsemiş onu gördük. Japonya çok iyi kitledi oyunu fakat Jabulani'nin mi yoksa Sneijder'in mi olduğu pek anlaşılamayan bir golle 2de 2 yapıp gruptan çıktı. Dediğim gibi Hollanda tamamen farklı bir yapıda bu turnuvada. Belki bu başarıyı getirecek.


İkinci maç kadrolarını görünce adamımız Harry Kewell'ı görünce 11de farklı izlemeye başladım maçı. Kendisine hayranlığım bir yana özlemimizde vardı ama olmadı en fazla 25 dakika izleyebildik Oz Büyücüsünü. Maça hızlı başladı Avustralya. Golü de buldular ama talihsiz bir pozisyonla hem 10 kişi kaldılar hem de penaltıyı yediler. Oyundan atılan başka biri olsaydı eğer maç her türlü dönerdi. Kısmet değilmiş. Ama 10kişi kalmalarına rağmen en azından yenilmediler.


Son maç herhalde turnuvanın en iyi maçı oldu. Tempo,heyecan ne ararsan vardı. Öne geçen Kamerun koruyamadı ve elendi. Kim ne derse desin, yaşı ne olursa olsun elinizde Rommedahl gibi bir adam varsa eğer böyle süratli maçlarda avantaj sizdedir. Kamerun'un top dağıtan adamları ve defansı evlere şenlikti. Hele ki yedikleri golde sol bek çalımı yerken inatla rakip forvete yapışan stoperler sayesinde yediler golü. Evine döndü bir Afrika takımı daha.

Tierra: Sadece bugün Hollanda-japonya maçını izleyebildiğimden bu maçla ilgili yorum yapacağım. Artık Doğu Asya tipi oyun anlayışından bahsedebilriz. Top rakipteyken 10 kişi ile yapılan bir savunma ve ortasahayı kalabalıklaştıran bu savunma anlayışı ile rakibe top yapma şansı vermeme, ama top kendilerine geçtiğinde hızlı ataklarla ceza sahasına inme... ve bu oyun anlayışı eğer karşı takım duran toptan ya da usta ayakların şaşırtıcı şutlarından golü bulamadığı sürece işliyor da... he zevki var mı derseniz yok, tabii ki yok! Sneijder'in golünü Blanka'cım ben topa yazıyorum. Daha önce de dediğim gibi, dışla vurulan şutlarda bu top çok falso alıyor özellikle ivmenin düşmesini bekleyen kalecilere de oyununu yapıyor tabii! Hollanda evet total futbolun yeni bir sürümünü oynuyor bu turnuvada! Bakalım 2.turda eleminasyona geçildiğinde neler olacak?